Ders Notları

Resûl, Kur’an’ın Pratik Hayata Yansımasının Temsilcisi, Hadis Nakilleri de Bu Pratiklerin Bize Ulaştırılmasıdır ya da Sünnetin Bize İntikali O Kadar Basit Bir Olay Değildir!

Resûl, Kur’an’ın Pratik Hayata Yansımasının Temsilcisi, Hadis Nakilleri de Bu Pratiklerin Bize Ulaştırılmasıdır ya da Sünnetin Bize İntikali O Kadar Basit Bir Olay Değildir! | Ha-Mim

Ha-mim’in online olarak uzun zamandır devam eden “Peygamberlik Üzerine” üst başlıklı derslerinde, geçtiğimiz hafta (26 Arlık 2021), Sözler’den 24. Sözün Üçüncü Dalı’nın okunmasına başlandı. Benim maalesef fiilen katılamadığım ancak hemen ertesi günü kayıtlardan dinlediğim derste (https://www.youtube.com/watch?v=8MzQa_sk74E), takip ettiğim kadarıyla hadislerin bizler için ne anlam ifade ettiği, hadisler üzerinden Peygamber’den nasıl faydalanılacağı, hadis ilmindeki terimler, tasnifler… gibi konularda çok istifadeli tefekkürler ortaya konuluyor.

Moderatör dersin başında çok basit gibi görünen fakat çok temel bir soruyu gündeme getiriyor: “Hadis deyince ne anlıyoruz, hadis ne demektir, hadisi nasıl tanımlayabiliriz?” Peşinden de kendi yaklaşımını paylaşıyor: “Hadis deyince benim aklıma Peygamber’den aktarılan onun sözleri, eylemleri ve etrafındakilerle paylaştığı hususlar geliyor”. Arkasından şu soruyu soruyor: “Hadisler Peygamber’den başka, sahabenin sözlerini ve eylemlerini de içeriyor mu?”. Bu soru üzerine söz alan bir müzakereci, kendisinin de teknik olarak bu konuyu tam bilmediğini fakat yakınlarda bir arkadaşından duyduğu bir örneğe bakılırsa, hadis külliyatlarında sahabenin bazı söz ve davranışlarının da yer aldığını ifade ediyor.

Başka bir müzakereci söz alarak şunları paylaşıyor: “Aslında hadis Peygamber’in söz, fiil ve takrirleri anlamına geliyor. Takrirden maksat, Peygamber’in sahabede gördüğü anlayış ve uygulamaları düzeltmeyip, sükutu ile bir çeşit tasvip etmesi, onaylaması. Diğer taraftan hadis koleksiyonlarına baktığımızda Resûl-i Ekrem’in söz, davranış ve takrirlerinin dışında sahabenin kendi aralarındaki sohbetlerinin de yer aldığını görüyoruz. Esasında bunun kaçınılmaz olduğunu anlamak lazım. Ben, ‘ancak Resûlullah’tan gelen nakilleri kabul ederim, sahabîlerin sözleri benim için geri plandadır yahut ilgim dışındadır’ demenin tutarsızlığını, mantıksızlığını bilmek gerekiyor. Zira eğer bir kimse, ‘Ben Resûlullah’ın bir sözünü veya bir takririni aktarıyorum’ diyorsa, gerçekte doğrudan sahabenin gözleminden bahsediyoruz demektir. Dolayısıyla sahabenin gözlemi birinci planda oluyor. Biz bunu dikkate almadan hadis okuyamayız. Diyelim ki, ‘Bir sahabî şöyle bir nakil yaptı’ diyorum. Bu, neticede Resûlullah’ın (asm) terbiyesinden geçen sahabînin nakli anlamına geliyor. Sahabî bunu ya Resûlullah’ın bir sözünü veya uygulamasını nakletmek suretiyle yapar veya Resûlullah’tan öğrendiği bir hususu kendi diliyle söyler. Bunu yadırgamamak lazım; bu, kaçınılmaz bir durumdur…”.

Müzakere şöyle devam ediyor: “Resûlullah’ın (asm) söz yahut uygulamalarını sahabenin naklinin dışında bir kaynaktan öğrenmek mümkün değil. O günkü şartlarda teknoloji video kayıtları yapmaya müsait değil. Kaldı ki böyle bir durum olsa bile, mesela Resûlullah’ın bir günlük hayatını filme aldık; diyelim ki, bunu gözlemliyorsunuz. Ne demek bu? Onu siz yorumluyorsunuz. Yani gözlemleyicinin olayı nasıl gözlemlediği birinci plana geçiyor. Bu bağı kestiğimiz zaman yani sahabe ve tâbiîn neslinden gelen rivayetlerde bu bağı devre dışı bıraktığımızda Peygamber’e imanın altı boşalmış oluyor. Neden? ‘Risalete inanıyorum, Resûl olması lazım’ diyorum, ‘Hz. Muhammed Resûl olmalıdır’, diye kabul ediyorum; ama benim dünyamda bunun hiçbir yansıması yok. Böyle bir iman ne getirir bana zaten? Zira Resûl, Kur’an’ın pratik hayata yansımasının mümessilidir. Eğer Kur’an Resûl’ün uygulama örnekleri ile hayata yansımazsa bu durum, Kur’an’ın ancak bir ideoloji kitabı olmasına doğru giden anlayışa kapı aralar. Sonuçta bu da entelektüel bir kavrayış olarak kalır. İşte hadis konusu gündeme geldiğinde bizim için önem taşıyan husus bu! Resûl’ün Kur’an mesajını hayata yansıtmada ‘olmazsa olmaz’ bir konumda olduğunun bilinmesi…”.

Baktığımız zaman görüyoruz ki hadis nakledenlerin daha doğrusu hadis naklinde ismi geçen şahısların biyografileriyle ilgili olağan üstü çalışmalar yapılmış. Râvilerin hayatları inceden inceye araştırılıp çalışılmış, ciltlerce eser kaleme alınmış. Yine hadis içeriklerinin anlaşılması konusunda da olağan üstü çalışmalar var. Hayatını bu çalışmalara adayan insanların muazzam eserleri var. Bize düşen hadis nakilleriyle ilgili böyle inceden inceleye çalışmaların bulunduğunu dikkate alarak, hüsnü zan içinde hadisleri kabul etmek ve bunları kendi hayat şartlarımıza taşıyarak faydalanmaya çalışmaktır.

“Evet, beni ve kainatı yaratanın bana bir mesajı var, Kur’an. Ben bu mesajı benim gibi bir insan olan Resûl’ün kendi hayatında, kendi şartlarında tatbikata koyma örneklerine bakarak hayatıma taşıyacağım. Bizim bu konuları konuşmamızın sebebi bu! Yoksa hadis konusunda ihtisas yapmak değil. Zira bu konuda ihtisası olanlar hemen her şeyi kaydetmişler. Hadislerin bir rivayet zinciri var, bir de hadis metninin içerikleri var. Baktığımız zaman görüyoruz ki hadis nakledenlerin daha doğrusu hadis naklinde ismi geçen şahısların biyografileriyle ilgili olağan üstü çalışmalar yapılmış. Râvilerin hayatları inceden inceye araştırılıp çalışılmış, ciltlerce eser kaleme alınmış. Yine hadis içeriklerinin anlaşılması konusunda da olağan üstü çalışmalar var. Hayatını bu çalışmalara adayan insanların muazzam eserleri var. Bize düşen hadis nakilleriyle ilgili böyle inceden inceleye çalışmaların bulunduğunu dikkate alarak, hüsnü zan içinde hadisleri kabul etmek ve bunları kendi hayat şartlarımıza taşıyarak faydalanmaya çalışmaktır…”.

“Her ne kadar bizim şimdi pratikte bildiğimiz meşhur hadis kitapları Resûlullah’ın vefatından belirli bir süre sonra derlenmiş ise de, birçok insanın Resûlullah’ın vefatından sonra, kendilerinin gözlemlediklerini ve daha sonraki nesillerin ise, gözlemleri güvenilir insanlardan duyduklarını kayda alıp yazdıklarını da bilmek gerekiyor. Bu kaynaklardan da faydalanan hadis nakil uzmanları büyük bir titizlilik ile çalışmalarına en son şekli verme çabasına girmişlerdi. Bu son denemeler ileriki yıllarda gerçekleşmişti…”.

“Bu vesile ile hadis ile sünnet arasındaki farkı da bir kez daha hatırlamak gerekiyor. Kısaca hadis, sahabenin Resûlullah’ın hayatında gözlemlediklerini kayda alıp bize ulaştırdıkları metinlerdir. Kur’an metni insanlığa kendilerinin bilemeyecekleri konularda Allah’ın rehberlik yapmak maksadıyla yapmış olduğu açıklamaları içerir. Bu açıklamaların bir insan hayatında nasıl uygulanabileceğinin örneğini sergilemek üzere, Allah bu görevi en güzel şekilde yerine getireceğini bildiği bir insanı görevlendirir. Bu görevliye “resûl” veya “peygamber” denir. Resûller Allah’ın bizzat kendi gözetimi altında (“Rabbinin hükmüne sabret; çünkü sen gözlerimizin önündesin, kalktığında Rabbini hamd ile tesbih et”: Tûr 52/48) gönderilen mesajı kendi sosyal, coğrafi, kültürel, siyasal ve ekonomik şartlara göre en güzel uygulamasını sergilerler. Bu uygulama örneğine ‘sünnet’ denir. Peygamber ile beraber olmayan veya vefatından sonra gelen nesillerin bu örnek hayata ulaşmaları iki kanal ile mümkün olur. Birisi, bu örnek hayatı bir önceki nesilden gözlemlediklerini kendi hayatlarında uygulayan insanların hayatını gözlemleyerek faydalanmak. Diğeri ise Peygamber’in çevresindeki insanların yaptıkları sözlü veya yazılı nakillerin bize kadar ulaşan metinlerinden yani ‘hadis’ nakillerinden faydalanmak…”.

Bu bağı kestiğimiz zaman yani sahabe ve tabiîn neslinden gelen rivayetlerde bu bağı devre dışı bıraktığımızda Peygamber’e imanın altı boşalmış oluyor. Neden? ‘Risalete inanıyorum, Resûl olması lazım’ diyorum, ‘Hz. Muhammed Resûl olmalıdır’, diye kabul ediyorum; ama benim dünyamda bunun hiçbir yansıması yok. Böyle bir iman ne getirir bana zaten? Zira Resûl, Kur’an’ın pratik hayata yansımasının mümessilidir. Eğer Kur’an Resûl’ün uygulama örnekleri ile hayata yansımazsa bu durum, Kur’an’ın ancak bir ideoloji kitabı olmasına doğru giden anlayışa kapı aralar.

“Eğer bu iki kaynaktan faydalanma ihmal edilirse, Kur’an mesajını hayatına uygulama ihtiyacı hissedenlerin önünde tek bir alternatif kalmaktadır: Kendi kapasitelerinde Kur’an’a muhatap olup hayatlarına uygulamaya çalışmak. Bu durumda peygamberlerin görevi tamamen ihmal edilmek zorundadır. Kur’an’ın yüze yakın tekrarla vurguladığı, ‘Peygamber’e tabi olunuz’ emrinin yerini ‘kendilerine tabi olmak’ ile doldurmak zorunda kalacaklardır…”.

“Sonuç olarak peygamberlere imanın hayatımızda karşılığı, onları yalnızca mesaj taşıyıcıları yani bir çeşit ‘postacı’ durumuna düşürmek olacaktır. Kur’an’ın ‘Peygamber’e tabi olun’ emirlerinin ihmal edilmesi ve Peygamber yerine kendimizin konulması gibi Kur’an mesajı ile taban tabana zıt bir çelişki içinde kalmak kaçınılmaz olur. Bu yüzeysel anlayış insanı yalnızca Peygamber’e imanda değil, Kur’an’a imanda da bir boşluğa atma tehlikesi içerir…”.

“Son olarak şu noktanın da dikkate alınması gerekir: Peygamberler hayatlarında Allah’ın kendilerine emanet ettiği mesajın uygulamasını yapma görevini kendi hayat şartlarında yerine getirirler. Bu uygulamalar (sünnet) evrensel özelliklere sahip en güzel bir şablondur (“Andolsun, Allah’ın Resûlünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır”: Ahzab 33/21). Aynı hayat şartlarında yaşamayanların veya takip eden nesillerin bu şablonu esas alarak kendi hayat şartlarına taşımaları gerekir. Bu görev ise uzmanlık ister. Çağımız probleminin kaynağı bu görevi yapacak uzmanlar yetiştirmedikleri, kendileri de şablon taşıyıcılığını yapamadıkları için, ‘hadis’ nakillerinin içeriğini aynen Peygamber hayatının şartlarını, kendilerinin çok değişik olan hayat tarzına uygulanması mümkün olmayan bir durum ile karşılaşınca, tek çıkar yolu ‘hadis’lerin tutarsızlığını, inanılmaz oluşunu iddia ederek inkarına bahaneler aramaya kendilerini zorlamışlardır. Problemin çözümünün ‘şablon’un hayatımıza uygulamasını yapacak uzmanların yetiştirilmesinde görüyorum”.

Gerek hadis ilmi gerekse okunan Üçüncü Dal’ın önceki ve sonraki dallarla ilgisi konusunda yapılan değerli müzakereler, ilgili kayıtta devam edip gidiyor. Dersin bazı bölümlerini birkaç kez dinlerken, vaktiyle Fakültede hadis derslerinde okuduğumuz bilgiler geçiyor aklımdan. Müzakerede işaret edildiği gibi doğrudan Resûlullah’ın söz, fiil ve takrirleriyle ilgili rivayetlere “merfû”, sahabe kavline “mevkûf”, tabiîn kavline “maktû” dendiğini hatırlıyorum. Yine müzakere dikkat çekilen “rical ilmi” ile ilgili yazılan kitapların isimlerini, burada binlerce râvinin adalet (dindarlık) ve zapt (aktarma gücü) açısından güvenilir (sika) olup olmadığı konusundaki titiz değerlendirmeleri aklımdan geçiyor. Keza bazı notlarıma da bakarak aynı titiz çalımların gereği olarak hadislerin tasniflerini gözden geçiriyorum. Mesela râvî sayısı açısından mütevâtir (aklen yalan söylemesi düşünülemeyecek bir kalabalığın rivayet ettiği hadis), meşhur (sınırlı sayıdaki râvînin rivayet ettiği hadis), âhâd (bir ya da birkaç kişinin rivayet ettiği hadis) şeklindeki ayrımları, bunlara dair hükümleri tekrarlıyorum. Sıhhat açısından sahih, hasen, zayıf, mevzû; senedinde kopukluk olup olmaması bakımından muttasıl, mürsel, munkatı gibi taksimleri, aynı şekilde râvinin kusuru açısından musahhah, muharref, muztarib gibi çeşitlerine dair bilgileri okuyorum.

Hadis ilminin detayına ait hemen hemen her dilde kolaylıkla ulaşılabilecek bu tür bilgiler aslında, tam da müzakerecinin belirttiği üzere, hadis nakilleri ile ilgili serüvenin basit bir olay olmadığını gösteriyor. Maalesef hadis eleştirisi yapanların bir kısmı bu bilgilere sahip olmadan rivayetlere dil uzatıyorlar. Bir kısmı ise bunlardan haberdar olduğu halde ya görmezden gelerek ya başka sebeplerle bunları gölgeleyerek hadislere olan güveni sarsıyorlar. Oysa sadece bu derste değil, çeşitli vesilelerle sık sık gündeme geldiği, getirildiği üzere hadis olmaksızın daha doğrusu hadisleri dikkate almaksızın vahyi hayata taşımak, diğer bir ifadeyle ilahî mesaja göre hayat yaşamak mümkün görünmüyor. Dolayısıyla hadislerin daha doğrusu sünnetin vahyin tatbiki demek olduğuna, bizim de vahyi kendi hayatımıza tatbik etmek için hadislerle ilgili teknik bilgilerden çok bu bilince sahip olmamız gerektiği zaruri görünüyor. Allah razı olsun, bu derse aktif ve pasif katılım sağlayanlardan diye dua ediyorum.

Yazar hakkında

İlyas Üzüm

Dünyalıyım. Güneş Sistemi sokağında oturuyorum. Yaşadığım Samanyolu galaksisi şehrini bile gezemedim. Yolda mıyım, emin değilim ama "yolda olmak, yolcu olmak" istiyorum; zaman ve varlığın sonsuz yolculuğunda.

Yorum yazın