Risale-i Nur Okumaları

Risale-i Nur’u Okurken Temsilleri Güncelleme

Risale-i Nur’u Okurken Temsilleri Güncelleme | Ha-Mim

Biliyorsunuz ki, Risale-i Nur Külliyatı kendisini, “İmanın zayıfladığı bir devirde, insanların en önemli ihtiyacı olan ‘iman’ın hakkaniyetini tasdik edebilecek ve rahatlıkla ‘iman’ denebilecek ‘emin olunmuş sonuçlara’ ulaşmalarına yardımcı olacak kitaplar dizisi” olarak tanımlıyor. Bu yazıda, Risale-i Nur’da takip edilen usûlde önemli bir yer teşkil eden “temsiller” ile ilgili bir hususu dile getirmek istiyorum.

“Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker olduğun için, askerlik temsilâtıyla, sekiz hikâyeciklerle birkaç hakikati nefsimle beraber dinle” (Sözler, sayfa 1, cümle 1).

Sözlerin giriş cümlesinden yaptığım yukarıdaki alıntıda müellif çok açık konuşuyor. “Sen bir asker olduğun için, askerlik temsilâtıyla…”; ifade çok açık değil mi? Müellifin ilk muhatapları asker veya bu parçanın yazıldığı dönemde (1927) Birinci Dünya Savaşından çıkmış, fakir düşmüş halk kitleleri. İnsanlar maişet derdindeler. Yeni rejim, halkın genel geleneğine uygun olarak “din” öğretmiyor, hatta dini tamamen reddediyor. Medreseler kapatılmış, tekkeler yasaklanmış, yeni tesis edilen seküler okullara gidenler çok az. Toplum devlete küskün. Geriye tek alternatif olarak cehalet kalıyor! Tablo bu!

Bu insanların, ister mesleği olsun, ister pratik zorunluluktan olsun, sahip oldukları halet-i ruhiyeleri “askerlik”. Müellif bu halet-i ruhiyede olan insana “Sen bir asker olduğun için…” diyor, haklı olarak. Bir asker ruhlu insana, anlatacağı konuları daha iyi ve daha kolay anlayabilmesi için ‘askerlik temsilatıyla’ anlatmak kadar hikmetli bir davranış olamaz herhalde.

Bugün ben asker falan değilim, orduya, silah gücüne hiç inanamadım ve hatta fıtratıma ve İslam’dan öğrendiğim kaynaklara göre hakikat “silah gücü” ile taşınamaz, takdim edilemez. Peki, ben askerlik temsiliyle ne yapayım? Beni hiç mi hiç ilgilendirmeyen bir alan. Hatta şimdi ordu, asker gibi kelimeleri duyunca, dünya genelinde, masum insanlar alarma geçiyor, “hâlâ bu kafada olan Müslümanlar, silah gücü sevdalıları” diye hemencecik kitabın kapağın kaldırıp ya rafa koyuyorlar veya reddediyorlar. Vakıa bu!

Ne yapacağız? Kitabın orijinalini mi değiştireceğiz? Yeniden kendi kafamıza göre müellifin yazmadığını yazıp ona izafe mi edeceğiz? Elbette ki, “hayır”. Ya? Kitabın içeriğine bakacağız. Baktığımızda müellifin hiç bir yerde maddi güç ile “İslam’ı tekrar eski tahtına oturtacağız!” sevdasında olmadığını görüyoruz. Zorlamanın ve güç uygulamanın hakikatleri muhtaçlara ulaştırmakta ters tepki vereceğini savunuyor; aklı, kalbi ikna etme gereğini daima ön plana çıkarıyor!

Görüldüğü gibi, kitaptaki bu açık ifadenin, kitabın yazıldığı dönemin gereği olduğu ortada. Ben ise bugünü yaşıyorum. O halde ben müellifin kendi döneminin şartlarına göre uyguladığı hikmetli anlayışın takipçisi olarak kendi gerçeğime uygun temsilleri bulacağım. Eğer bir kişiye muhatap oluyorsam, o kişinin ilgi alanına göre bir temsil vereceğim.

Şimdilerde bir insan olarak inanacağı şeyin hakkaniyetine ulaşmak isteyen ve bu kitapta yazılanları da bu maksat ile anlamaya çalışan insanların kahir ekseriyetinin ya bir okulda öğrenci veya böylesi bir eğitimden geçmiş ve sonucunu da bir meslek olarak yürüten kişilerden oluştuğunu görüyorum ben, yanılıyor muyum? Öyle ise ben de diyeceğim ki:

“Sen bir öğrenci olduğun için, okul, kitap, öğretmen, diploma alma, eğitime dayalı bir meslek sahibi olmak gibi ‘eğitim’ temsilatıyla konuşacağım…”

Öyle değil mi? Kendisinin de açıkça ifade ettiği tavrı sonucu, “müellif, bu çağda insanlara böyle konuşurdu,” desem ne dersiniz? Risale-i Nur’u tahrif etmiş mi oluyorum? Müellifi kendi kafama göre yorumlamış mı oluyorum? Asla!

Madem müellif, niçin askerlik temsilatıyla konuştuğunun gerekçesini veriyor, ben de niçin okul, öğretmen, ders kitabı (silah değil), diploma, profesyonel meslek sahibi olma vs. temsilatıyla konuşmam için hikmete uygun gerekçemin olduğunu göstersem, itiraz edilir mi?

Sonuç olarak Risale-i Nurları tahkik etmede kaçınılmaz bir gerçekliktir bu. Müellif hayatta olsaydı tam da bugünün insanlarının ‘gerçekliğine’ uygun temsiller verirdi. Nitekim kendisi hayatta iken Eski Said döneminde kullandığı bazı ifadeleri sonradan değiştirmiştir. Onun sağlığında yaptığı bu hikmetli tutum, benzer konularda bize de apaçık bir rehberlik değil midir?

Önemli bir not: Risale-i Nur’un, imanın hakkaniyetini muhtaçlara ulaştırmada esas aldığı Kur’anî bir usûl ile okuyucularına muhatap olduğu anlaşılmaktadır. Risalelerde takip edilen bu usûl gerçekten paha biçilmez bir değere sahiptir. Risale-i Nurların usûlü muhafaza edilmek şartıyla, verdiği temsillerin güncelleştirilmesi, Risale-i Nur’un usûlünün güncelleştirilmesi anlamına gelmez diye düşünüyorum. Madem Risalelerde geçen temsiller, bu usûlün okuyucularının dünyalarında pratik örneklerle yerleşmesine ve anlaşılmasına birer vesiledirler. O halde, şimdi ayni usûlü muhafaza ederek, bugünün dünyasındaki insanlara da yardımcı olmak için bir vesile olmak üzere, okuyucuların anlayacağı, rahatlıkla özümseyecekleri örnekleri tercih etmek yine Risale-i Nur’un bir usûlüdür. Bu güncellemeyi yapmadığım zamanlarda, müellifin maksadına aykırı bir tavırda direnmiş oluyorum diye hissediyorum. Pratik hayatımda çok örneklerini gördüğüm için, ben kendim tam ikna olmuş durumdayım.

Yukarıda yapılan teklif, Risale-i Nurların orijinal metni üzerinde tasarrufta bulunarak bir güncellemeye gitmek olarak alınmasın. Orijinal metnin orijinalliği korunmalıdır. Her metin kendi yazıldığı çağda değerlendirilir. Risale-i Nurların yazıldıkları çağda bu temsiller hikmetli temsiller idi. Bu hakikat korunmalıdır. Teklifim, Risale-i Nurların usûlünü takip etmenin hikmetli olduğuna inanmış olan kişilerin bu kitapların rehberliğinde muhatap oldukları muhtaç insanlara, o kişilerin mesleklerine uygun temsiller vermeleri gerektiğini dile getirmekten ibarettir. Tekrar edecek olursam, bu güncelleme teklifi, metin üzerinde bir güncelleme veya değişiklik yapma teklifi değildir.

Not. İlyas Üzüm tarafından yayına hazırlanmıştır.

Yazar hakkında

Ali Mermer

Yorum yazın

1 Yorum

  • Ben de usulde değil konunun anlaşılması için verilen temsillerde muhatabın meşgul olduğu alana göre güncellenme yapılmasını hikmetli ve müellifin hizmet amacına uygun görüyorum. Nitekim “Barla lahikası” da doktor’la muhatabiyetinde Nursi, bu temsil usulünu doktorun mesleki durumunu dikkate alarak uygulamıştır. Bu temsil güncellemesi aynı zamanda Kur’an’ın, kainatın, peygamberin ve de belegatin ana konusu olduğunu düşünüyorum.