Ders Notları

Tevessül, Yaratılış Düzeni ve Dua

Tevessül, Yaratılış Düzeni ve Dua | Ha-Mim

Ha-mim’in 20. 11. 2022 tarihli Risalet dersinde, Resulullah’ın mucizelerinin işlendiği On Dokuzuncu Mektup’tan On Dördüncü İşaret’in okunmasına ve müzakeresinde devam edildi. Resul-i Ekrem’in (asm) “duasıyla zahir olan harikalar”a tahsis edilen başlıkta, onun bu kategoriye giren mucizelerinden birisinin de “hem duası hem temasından zuhur eden pek çok harikalar” olduğu zikrediliyor ve bazı örnekler veriliyor. Derste onun (asm) bu türlü dualarıyla ilgili nakledilen misaller hakkında faydalı müzakereler gerçekleştirildi. Ben bunları ilgili kayda havale edip (https://www.youtube.com/watch?v=F-QhX3SgX48), kendi adıma dikkat çekici bulduğum aşağıdaki rivayete dair ortaya konulan tefekkürlere işaret etmek istiyorum:

“Hazreti Halid b. Velid’e (Seyfullah’a) birkaç saçını verip, nusretine dua etmiş. Hazreti Halid o saçları külahında hıfzetmiş. İşte o saç ve duanın bereketi hürmetine, hiçbir harbe girmemiş, illa muzaffer çıkmış.” (Mektubat, İstanbul 2022, s. 144)

Moderatör metni okuduktan sonra, bu rivayetin de iyi anlaşılması gerektiğini, kimilerinin meseleyi saça-kıla indirgediğini, kimilerinin ifrat bir tavır sergileyerek bu tür nakilleri inkar ettiklerini ifade etti. Bir müzakereci Peygamber’in bazı kişiler için bedduada bulunduğuna dair önceki nakillere atıf yaparak, Resulullah’ın, mesela Mekke’de kendisine çok eziyet edildiğini, müminlere bedeni işkenceler yapıldığını ve ekonomik abluka uygulandığını, en nihayet müşriklerin canına kast etmek üzere karar aldıklarını, hicret ederek bundan kurtulduğunu ancak onlara asla beddua etmediğini dile getirdi. Aynı şekilde Taif’te yaşayanları Hakka davet için oraya gittiğinde çok kötü muamelelere maruz kaldığını, taşlandığını fakat onlara bedduada bulunmadığını, aksine “Allah’ım, onlar bilmiyorlar, onlara hidayet et” diye dua ettiğini belirtti. Ardından yukarıdaki rivayetle ilgili olarak da şunları söyledi:

Bu nakilde saç vesilesiyle bir ‘maddi hatırlatıcı’ var ortada. Resul’un ona duası var, ayrıca verdiği birkaç tel saç var. Hz. Halid, Resul’un duası ile bu saç vesilesiyle maddi bir ilişki kuruyor. Ki, bu suretle saçı taşırken aklına onun duası geliyor. Onun Allah’ın kendisine verdiği yetki ile dua ettiğini biliyor ve ona göre Allah’a tevekkül ederek savaşa giriyor. Zaten sünneti seniyyeye ittiba etmenin ana amacı da Allah’a ulaşmaktır.

“Metinde zikrolunan Hazreti Halid örneğinde bize çok mesaj var. Baştan beri söylediğimiz üzere, ‘Resul’ün mucizelerini görmedik, etmedik, bu nakiller bizi neden ilgilendiriyor’ dediğimizde bunların bize bakan boyutunu aramamız gerekiyor. Bu nakilde saç vesilesiyle bir ‘maddi hatırlatıcı’ var ortada. Resul’un ona duası var, ayrıca verdiği birkaç tel saç var. Hz. Halid, Resul’un duası ile bu saç vesilesiyle maddi bir ilişki kuruyor. Ki, bu suretle saçı taşırken aklına onun duası geliyor. Onun Allah’ın kendisine verdiği yetki ile dua ettiğini biliyor ve ona göre Allah’a tevekkül ederek savaşa giriyor. Zaten sünneti seniyyeye ittiba etmenin ana amacı da Allah’a ulaşmaktır. Hz. Halid, ‘Peygamber Allah’ın seçip gönderdiği, Onun sevdiği bir kimsedir, Onun duasını reddetmez’ diyerek ‘eğer ben onun (asm) duasını aldıysam tedbirimi alıp hiç korkmadan Allah’a güvenerek savaşayım’ diyor. Böylece ifade olunduğu üzere, hangi savaşa katıldıysa nusretle, zaferle çıkıyor. Yani ben saçın kendisinde bir keramet olduğunu düşünmüyorum. O bir ‘maddi hatırlatıcıdır’. Böyle bir tevekküle, Allah’a güvenmeye esbab dairesinde bizim de vesilelerimizin olması gerekiyor. Kur’an’da geçen ‘vesile’ kelimesi de (mesela Maide 5/35; İsra 17/57) bu kapsamda bize teşvikte bulunuyor.”

“Hani sabah kalkıp huzur-ı kalp ile sabah namazını kılmak, şafak atınca ‘es-selamü aleyküm’ demek ne kadar güzel değil midir? ‘Yahu biliyoruz, şafak Onun yaratmasıdır’ deyip geçmemek, ona gülümsemek güzel değil midir? Resulullah ev eşyalarına bile isim verip selamlaşan bir kimsedir. Öyleyse sebepler dairesinde mutlaka bizim için bunların mânâ ifade eden yansımaları olmalıdır. Böylesi nakiller ‘benim için şimdi ne ifade ediyor’ dediğimizde, burada gündeme getirilen yorumlar isabetli görünüyor. Yalnız bir arkadaş bu yorumların spekülatif olabileceğini söyledi. Bence yorumları spekülatif görmekten öte ‘şahsî anlayışlar’ olarak değerlendirmek gerekiyor. Mesela bir arkadaş, okunan metinde geçen ve Resulullah’ın sol eliyle yemek yiyen bir kişiye ‘sağ eliyle’ yemesini öğütleyen nakil hakkında, sağ anlamına gelen ‘yemin’ kelimesinden hareketle bunun (yemin, teyemmün) bereket, mübareklik, uğurluluk anlamlarına işaret ettiğini, bunun da esasında fiziki anlamda sağ veya soldan ziyade yeme-içme konusunda rastgelelikten kaçınarak, nimet vereni düşünmek suretiyle yemek gerektiğine bir gönderme olduğunu söyledi. Bu ve benzeri yorumları spekülatif açıklama olarak görmek yerine kişinin dünyasına açılan ‘anlamlar, tefekkürler’ olarak anlamak lazım diye düşünüyorum.”

Bunun üzerine moderatör özetle şunları söyledi: Saç konusunda ifrata gidilebildiği gibi tefrite de düşülebiliyor. Birisi fizikî anlamda saçı bereket kaynağı olarak görürken, başka birisi ‘bu saçtır, kıldır’ deyip rivayetin mesajına kendisini kapatabiliyor. Oysa fıtrî ve istikametli olan noktayı bulmak gerekiyor. Benim kendi dünyamda Resul ile ilişkim var, onun Yaratıcının gönderdiği mesajı bana ulaştıran ve uygulama örnekleriyle bana rehberlik yapan kişi olduğunu tasdik ediyorum. Benim bu inancımı canlı tutmam, dinamik tutmam gerekiyor. Hz. Halid, Resul’ün verdiği saçı külahında taşıyarak bunu canlı tutma vesilesi kılıyor. Yani burada Hz. Halid, Peygamber’in verdiği saçı hıfzederken her şeyi saça bırakmış, sebepler dairesinde vazifelerini ihmal etmiş değildir. Resul ile, Resul’ün getirdiği mesaj ile bütünleşmiş, Yaratıcı ile ilişkisini onun üzerinden kurmuş, bunun bir nişanesi olarak saçı da başının üstüne muhafaza etmiştir. Resulün duasının kabul edileceğine olan inancından dolayı kendisi savaş şartlarında cesaretini kaybetmeden ve sonucu ancak Onun yaratacağından emin olarak Ona dayanmış, elinden gelen her türlü tedbiri ve hikmetli davranışı da ihmal etmeden savaşlarda kumandanlık yapmıştır. İstikametli çizgi bu diye gözüküyor.”

Ardından başka bir müzakereci sözü Cevşen duasını taşımaya getirerek, günümüzde de bazı kimselerin Cevşen taşıdığını, bunun bir anlamda vesilelik açısından Hz. Halid’in Peygamber’in saçını külahında muhafaza etmesiyle benzerlik arz ettiğini söyledi. Bunun üzerine bir müzakereci şunları paylaştı: “Bu odada bulunan herkesin Cevşen’in içeriğinden haberi vardır. Bu belge neredeyse tamamı Kur’an’dan alınan ve marifetullah dersi veren küçücük bir kitapçıktır; 1001 ismi ile Allah’ı tanıtıyor. Buradaki bin bir çokluktan kinayedir. Her ne ise… Bunun taşınmasının arkasında şöyle bir espri var: Senin Rabbin ile beraber olma, beraber yaşama eğitimi yapman lazım, bunun için bu kitapçığı yanında taşı, çantanda taşı, cebinde taşı. Çünkü konu ile ilgili metinde geçen kelimenin kök anlamı ‘alakalı olmak’ demektir; ‘bu konu kafama takıldı’ der gibi. Değilse bu kitapçığın küçültülmüş formunu sanki ‘bir süs eşyası gibi boynuna as, içinde ne olduğunun farkında bile olma’ diye anlamak maksada aykırıdır. İlk fırsatta okumaya çalış. İsterse bir sayfa olsun! Söz gelimi otobüs durağında bekliyorsun, vaktini zayi etme, aç ve oku! Hatta şartlar müsaitse yürürken bile biraz okuyabilirsin. Çok zevk veriyor. Onun içeriğini anlayıp faydalanmak için okumak lazım.”

Saç konusunda ifrata gidilebildiği gibi tefrite de düşülebiliyor. Birisi fizikî anlamda saçı bereket kaynağı olarak görürken, başka birisi ‘bu saçtır, kıldır’ deyip rivayetin mesajına kendisini kapatabiliyor. Oysa fıtrî ve istikametli olan noktayı bulmak gerekiyor. Benim kendi dünyamda Resul ile ilişkim var, onun Yaratıcının gönderdiği mesajı bana ulaştıran ve uygulama örnekleriyle bana rehberlik yapan kişi olduğunu tasdik ediyorum. Benim bu inancımı canlı tutmam, dinamik tutmam gerekiyor. Hz. Halid, Resul’ün verdiği saçı külahında taşıyarak bunu canlı tutma vesilesi kılıyor.

Bundan sonra bir katılımcı şunları dile getirdi: “Bilindiği gibi Hz. Halid, Müslüman olmadan önce de büyük bir cengaverdi. Hatta Uhud savaşının sonlarında Müslümanların zor durumda kalmasının bir sebebi müşrikler safında komutanlık yapan Halid idi. Hz. Halid Müslüman olduğunda aynı yiğitliği ve cengaverliği İslam için ortaya koydu. İlgili rivayette belirtildiği üzere Resulullah (asm) da ona daima başarılı olması, zaferler elde etmesi için dua etti, saçından da birkaç tel verdi. O da müzakerelerde ifade edildiği üzere ‘maddi bir hatırlatıcı’ olarak bunu başına giydiği külahında muhafaza etti. Bu vesile ile benim sormak istediğim husus şu: Hz. Halid’in Resulullah’ın mübarek birkaç saç telini taşıması ona Peygamber’in kendisine yaptığı duayı hatırlatıyor, onu daha çok motive ediyor, şecaatini daha çok artırıyor. Bu, konunun Hz. Halid’e bakan tarafı. Peki bu saçın ve bu saçı taşımanın Cenab-ı Hakka bakan boyutu yok mu? Allah, gönderdiği Peygamber’inin birkaç saç telini taşıdığı için taşıyana hususi inayet etmez mi? Onu galibiyete ulaştırmada daha çok lütufta bulunmaz mı?”

Moderatör bu soruyla ilgili olarak saçın değil, mânânın önemli olduğunu, Hz. Halid’i zaferden zafere koşturanın saç değil ‘mânâ’ olduğunu, daha önce geçtiği üzere burada ifrat ve tefritten uzak kalarak istikametli bir yol izlemek gerektiğini söyledi. Mesela Kur’an’ı cam mahfaza içine alarak, mânâyı düşünmeyip ‘Kur’an beni korur’ tarzında hareket etmenin istikametten uzak olduğunu dile getrdi. Başka bir müzakereci de aynı soruyla ilgili olarak kulun yaptığı her samimi duaya icabet etmenin Allah’ın ehadiyetinin gereği olduğunu, dolayısıyla Hz. Halid’in o saçları hıfzederken yahut Cevşen taşıyan bir kimsenin Cevşen taşırken onun içindeki bilgilerin bilinciyle yaptığı duaya icabetinin muhakkak olduğunu kaydetti. Sürenin bitip kaydın kapatılmasından sonra da konu biraz daha müzakere edildi. Özetle bir müzakereci şunu beyan etti: “Bizim kainatta gözlemlediğimiz bir yaratılış düzeni var. Bu düzen esas itibariyle Yaratıcının iradesinin göstergesi ve sonucudur. Biz bu düzeni dikkate alarak kainatla ilişki kurmak zorundayız. Bu, Yaratıcının iradesine tabi olarak ifade ettiğimiz saygının gereğidir aynı zamanda. Dualarımızın da bu yaratılış düzenine uygun olması gerekir. Mesela yazın ortasında, ‘Allah’ım, bana portakal ver’ diye kış meyvesi isteyemeyiz. Ama şunu da biliyoruz ki O, duaları işten, dualara icabet eden, hikmetine uygunsa duaları kabul edendir. Bir kimse Cevşen taşıyarak, onu okuyarak marifetullah eğitimini sürdürürken bir taraftan da kendisinin her türlü kaza ve belalardan korunmasını isterse yani dua ederse, Yaratıcı bu duaları kabul buyurur. Meseleye böyle bakmak gerekir diye düşünüyorum.

Dersten sonra Said Nursi’nin talebelerinden Bayram Yüksel’in naklettiği bir hatırayı daha iyi anlama imkanı buldum. Yüksel, Kore savaşı çıktığında Nursi’yi ziyaret eder. O da kendi Cevşen’ini Yüksel’e vererek, yedi kat muşambaya sarıp üzerinde taşımasını söyler. Hatıralarında naklettiğine göre cephede de namazlarını kaçırmayan Yüksel, dualarla girdiği bütün muharebelerde ilahî hıfza nail olarak sağ salim çıkar. Sonra da Nursi’nin kendisine emanet ettiği Risaleleri ilgililere ulaştırır.

Yine dersten sonra literatürde “tevessül” terimi ile ifade olunan konuya dair tartışmaları tekrar gözden geçirdim. Özü; müzakerelerde ifade edildiği üzere Allah’a vesile ile yaklaşmanın bizzat Onun emri olduğu (Maide 5/35), ancak vesilenin “kaynak” yerine konmaması gerektiği, Onun vesilelerle Kendisine dua edildiğinde duaları kabul eden olduğudur.

Allah razı olsun, bütün katılımcılardan.

Yazar hakkında

İlyas Üzüm

Dünyalıyım. Güneş Sistemi sokağında oturuyorum. Yaşadığım Samanyolu galaksisi şehrini bile gezemedim. Yolda mıyım, emin değilim ama "yolda olmak, yolcu olmak" istiyorum; zaman ve varlığın sonsuz yolculuğunda.

Yorum yazın