Kainat ve İnsan

Emin Olduğum Tek Gerçekliğim: “Yaratılmışlığım ve Yaratıcımın Emniyet Vermesine Muhtaçlığım”

Emin Olduğum Tek Gerçekliğim: "Yaratılmışlığım ve Yaratıcımın Emniyet Vermesine Muhtaçlığım" | Ha-Mim

Müslümanların çoğunun bildiği şu dua cümlesini siz de duymuşsunuzdur:

اللهم أرني الحق حقاً وارزقني اتباعه ، وأرني الباطل باطلا وارزقني اجتنابه

(Allahumme erini’l-hakka hakkan verzuknî ittibâeh. Ve erini’l-bâtıle batılen verzuknî ictinâbeh)

Anlamı kabaca şöyle: “Ey Allahım! Bana hakikati hakikat olarak göster ve de o hakikata tabi olmayı nasip et (beni hakikata tabi olmak ile rızıklandır.) Ve bana batılı, yanlışı da yanlış olarak göster ve yanlıştan kaçınmayı nasip et (beni batıl olandan kaçınmak ile rızıklandır).”

Gerçek sahipleri olan Rableri tarafından yönlendirilmeye muhtaç olduklarının farkında olan mu’minler tarafından, bu anlamlı cümleciğin kabul görmesi benim dikkatimi çekti. Bu cümleciği bilinçli bir şekilde kullanarak Rabbime ihtiyacımı sunmaya çalışıyorum. Umarım birlikte takdir ederiz bu cümleciğin kıymetini. Dikkat ettiğimde cümle, önce hakikatin, doğrunun, Rabbimizin bize sevdirdiğinin farkına varmak ile başlayan bir ihtiyacı dile getiriyor. Buna ilaveten, hemen arkasından da batılın, sevdirilmeyenlerin farkına varmak ve ondan uzak olmanın ihtiyacı ekleniyor.

İnsan sürekli iki yönlü bir tefekkür aşamasından geçiyor. Önce hakikatin, doğru olanın, yaratılmış olanın bilgisine ulaşmasına ihtiyacı var. Doğruyu bilmeyen, yanlışın yanlış olduğunu bilmesine yardımcı olacak kritere, ölçüye, mihenge, -ne dersiniz-, sahip olmazsa, yanlışın yanlışlığının farkına varamıyor. Yalnızca doğrunun bilgisine erişmekle insanın görevi bitmiyor. Batılın batıl olduğunu, hiçbir hakikati olmayan, yaratılışta izine rastlanmayan olduğunu da tanımaya ihtiyacı var. Yanlışın yanlış olduğunu da fark etme ihtiyacımı bana verilmesi, bu ihtiyacın gereksiz olmadığı ve insanin tekamülünde bir yeri olduğu anlaşılıyor. Peki, nasıl?

Anlayabildiğim kadarıyla, batılın batıl olduğunu da anlama ihtiyacımın nedeni, hakikatin hakikat olduğunun bilgisine ulaşabilmem için, benim yaratılışımda ihtiyacım olan bir alternatif olarak görev yapıyor. Gerçek yaratılmış olanın, yokluğunu veya eksikliğini gösterecek bir alternatif olmazsa ben o gerçek yaratıkların varlığını kavrayamıyorum. Işığın varlığını ancak daha az ışık ile kıyas edince anlıyorum. Batıl olan varlık yorumları da hak olan yorumların varlığını kavramada görev yapıyor, batıl yorumların kendilerine ait bir varlıkları olmadığı halde. Çok ilginç bir yaratılışa şahit oluyoruz! Yokluğu tasavvur dahi edemediğimiz halde bir şeyin varlığını ancak onun tamamen bir vehim olan yokluğu ile kıyaslayınca anlıyorum.

Hakikati anlama ihtiyacı iki alanda farklı çalışıyor: a) Bedensel ihtiyaçlarım, b) insanî duygularımın ihtiyaçları.

Bedensel ihtiyaçlarım bakımından, deneme yanılma yoluyla uygulanabilir bir sonuca ulaşmaya çalışıyorum. Ulaştığım sonucu varlık aleminde uygulamanın yollarını arıyorum. Eğer varlık aleminde bir karşılığını bulursam, ulaştığım sonucun doğru olduğuna kani oluyorum. Yani bu sonucu onaylıyorum. Bütün teknoloji ürünleri ve insanların kullandığı her türlü araç böyle bir süreçten geçtikten sonra keşfediliyor ve insanların bedensel ihtiyaçlarına sunuluyor. Kainatın maddesinin çalışmasını inceleyerek gerçekleştirdiğim bu öğrenme yolu insanın kapasitesinin ancak çok küçük bir alanını teşkil eder.

İnsanî ihtiyaçların bakımından ise kendime emanet edilen duyguları ve dış dünyadaki yaratılanları kullanarak doğru ile yanlışı ayırt etmeye teşebbüs ediyorum.

İnsanda sonsuza açılan duygular ve beklentiler var. Kainat sonsuzu içermiyor. Kainat, sonsuza açılan duyguların karşılığını veremeyeceğini, kendisinin varlığının başka bir kaynağa dayandığını, bağımlı, sonlu, değişken bir varlığı olduğunu bana gösteriyor ve ben de bunu kolayca anlayabiliyorum.

İnsan, varlığının anlamını, hayatının anlamını ve amacını sorgulayarak kendisinin varlığını ve hayatını güvende hissedeceği bir kavrayışa ulaşması için de evren ile ilişkiye geçiyor. Evrenin varlığını kendisinin sorularına, beklentilerine cevap vermek için soruşturmaya başlıyor. Nasıl oldu da var oldu? Kendi kendine var olabilir mi? Değilse, varlık kaynağı nedir ya? Benim varlığımın anlamı ne? Neden soruşturuyorum ben, nasıl oldu da var oldum diye? Neden varlığımın devamını istiyorum? Neden problemlerle karşılaşmadan her şeyin hep benim arzuladığım gibi olmasını istiyorum? Bu duygu bana nereden gelmiş olabilir? Mutluluk veya mutsuzluk duygumun kaynağı nedir? Neden hep mutlu olarak var olmayı sevecek bir duygu verilmiş bana?.. Sonu gelmez sorularım var. Bunların karşılığını bulmak için de çırpınıyorum.

Evren, kendisinin varlığının anlamlı olduğunu söyleyip benim de varlığımın anlamlı olduğunu gösterip benim bu tür sorularımı cevapsız bırakıyor. “Ben anlamlıyım, beni anlamlı bir var eden olmalı” diyor ve fakat bu var edenin, mesela, kim olduğunu, kendisini ve beni niçin var ettiğini bildirmiyor.

Bu ikinci tür soruşturmalarım evrenin şahitliği ile başlıyor ve fakat bir aletin nasıl çalıştığını bulup uygulamaya koyduğum ve çalışır olduğunu gördüğüm gibi, bu konuda da ulaştığım sonuçların doğruluğunu öğrenip, sonra da o doğru bildiğimin doğruluğundan emin olmamı test edecek bir ölçüye, bir kıstasa ihtiyacım oluyor. Test etmemin sonucunu kainat aracılığı ile tasdik edemiyorum. Çünkü kainat benim bu tür sorularıma cevap verecek kapasitede görünmüyor. Ben neden böyle bir çıkmazın içinde var edilmişim? 

Bu durum bana irademin kullanımında iki alternatif karşısında kaldığımı fark ettiriyor. Bir seçim yolu gerçeğe dayanırken, diğer yolun bir gerçeğe dayanmadığını gözlemlemem zor olmuyor. Yani, önümde bir hakikat var, bir de hakikati olmayan seçenek var. Işık var, karanlık var. Dikkat edince anlıyorum ki, yalnızca ışık var, karanlık dediğim ışığın az olmasından ibarettir. 2 + 2= 4. Bunu kainatta uygulayabiliyorum, gözlemliyorum. Fakat 2 + 2= 5 hükmünün kainatta var olan bir hakikati yok. Eminim ki bu son formülün hiçbir varlığı yok. Yalnızca 2 + 2= 4 eşitliğini hakkındaki bilgimin onaylanmasında yardımcı olmak üzere hür irademin önünde gerçeği olmayan, yanlışı kavrayıp ondan uzaklaşmama imkan vermek için görevlendirilen vehmi bir alternatif. 

Yukarıdaki örneğin sonucunu kainatta tecrübe edebiliyor ve doğruluğu veya yanlışlığı konusunda bir emniyete ulaşıyorum. Fakat insanî sorularımın cevabında bu emniyeti sağlayacak bir kriteri ne kendimde ve ne de kainatta deneyimleyebiliyorum. Dikkat edince anlıyorum ki, sorularım kainatın kapasitesini aştığı için, seçimini özgürce yapan hür iradem ile ulaştığım sonuçlarımı test edemiyorum. Kendime verilen duygular ancak emniyete ulaşan bir cevap istiyor ve fakat duyguların kendisi bu ihtiyacı dile getirip cevap vermiyor. Hür irademi doğru (hak) veya yanlış (batıl) olanı seçtiğimin testini bu kainat içinde yapamıyorum.

Seçimlerimin gerçekten doğru (hak) olduğunu tasdik etmeme yardımcı olacak bir araca ihtiyacım var. Nerede bulabilirim bu aracı?

İlk aşamada, bendeki duygular ve kainatın varlığından çıkardığım anlamlar bana bir yol göstererek hakikat şu olması gerekir diye bir teklifte bulunuyor. İrademi kullanırken kendimi değişik amaçlara yöneltme özelliğimin de varlığının farkına varıyorum. Amacıma göre hakikati farklı alanlarda bulduğumu iddia edebiliyorum. Mesela, kendimde zaman içinde değişen hakikat tanımlamaları ile karşılaşıyorum. Aynı zamanda diğer insanlarda da böylesi değişik “hakikat” tanımlamaları yapıldığına şahit oluyorum.

İrademin hür seçebilme özelliği beni bu hürriyetin sonucu olan emniyetsizlik içinde bırakıyor. Öyleyse kullanmamalı mıyım? Bakıyorum, hür irademi kullanmadan bu hayatımda hiçbir şey yapamıyorum. Kullanmak zorunda yaratılmışım. Acaba hakikat diye sarıldığım sonucumun gerçekten hakikat olduğunu nasıl tasdik edebilirim? Yani kesinliğe ulaşma ihtiyacım var, fakat mümkün mü? İlginç bir sonuç. Bana kesinliğe ulaşma ihtiyacını bildiren duygular verilmiş. Kesinliğe ulaşmam mümkün mü? Bu sorunun cevabını insanlık, tarih boyunca araştırıp geliyor. Şu noktayı dikkatimden kaçırmamam gerekiyor: Kesinliğe ulaşma ihtiyacımın varlığını bizzat tecrübelerimle anlıyorum. 

Kainatın kendisinin bilinçli bir Yaratıcısı olmasına şahitlik yaptığını görüyorum. Ben de kendimin bilinçli tercihlerle varlığa getirildiğimi kendimde gözlemliyorum. Bu durumda şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum: Ey beni bu ihtiyaç ile yaratan, bana hem kesinliğe ulaşma ihtiyacı verdin ve hem de beni bu kesinliğe ulaşma imkanına sahip kılmadığın bir ortamda yarattın. Bunun çözümü Sende olmalı.

İnsan kaçınılmaz olarak yaratıcısına yönelerek bir yardım istiyor. Unutmamak gerekir ki, hür irade sahibi insan böyle bir yardıma ihtiyacı ret de edebilir. İnsanların seçimleri kendilerinin sorumluluğudur. Beni benim seçimim ilgilendirir; ben yardıma muhtaç olduğumu fark ediyorum. Ve, Yaratıcıma yönelerek, “Bana hakikati hak olarak bildirmene ve onu tasdik etmeme ve de hakikat olmayanı da batıl olarak bildirmene ve bunun da batıl olduğunu tasdik etmeme yardımcı ol”, diyorum.

Evet, yardımcı olması gerekir. Yaratılışım bunun şahidi. Bu amaçla Yaratıcım Kendisinin benim varlığıma koyduğu ihtiyaçlarımı karşılaması gerekir. Bunun için bana kainatın şahitliğinden başka, bir de kainatın şahitliğine eşlik edecek ve fakat kainatın cevabını vermediği sorularımın da cevabını içerecek bir başka ilave kaynak ile muhatap olması gerekir. Değilse, ben şu andaki varlığım ile tahminlerin, varsayımların ötesine geçemiyorum. Cevap verilmezse varlığım çelişkiler içinde anlamsızlaşıyor.

Konumuzun sınırları içerisinde kalırsam, çevremde, “Ben Yaratıcımızın senin beklediğin sorularına cevabını içeren ve senin anlayacağın şekilde konuşarak sunduğu bildirisini (buna kısaca mesaj diyelim) bana gönderdi ve o mesajı sana ulaştırmam ve onun içeriğini sana uygulamalı olarak göstermem için de beni eğitti” diyen kişiler duyuyorum. Dikkatimi çekiyor. Onları dinliyorum.

Bu mesajın ve eğitimin karşısına oturup kendimi eğitmem gerekir diyebiliyorum. Yaratılmışlık gerçeğimden kurtulamadığımın bilinciyle bu eğitime girmeliyim. Bu mesajın karşısına da benim kapasitem dahilinde oturuyorum. Gariptir, bu mesaj da “Eğer benden faydalanmak istiyorsan, söylediklerimin doğruluğunun şahidi yarattığım alem ve senin içine yerleştirdiğim insanî özellikler, yani tüm insani duygulardır, kullan onları,” diyor. 

Yine dönüp dolaşıp bu alemin şahitliğine hür kullanma özelliğimle birlikte yönlendiriliyorum. Peki, bu mesaj bana hiç mi yardımcı olmuyor? Bu kesişim noktasının çok önemli olduğunu anlıyorum. Bu mesaj bana insani sorularımın cevabını bildiriyor. Fakat bu cevabı tasdik etmem için ise, kainata ve kendimdeki duygulara müracaat etmemi istiyor.

Bir misal olarak, ölümden sonra varlığımın devam edeceğini ve bu dünyadaki tercihlerimin sonuçlarıyla karşılaşacağım haberini bu mesajdan öğreniyorum. Yine bu mesaj diyor ki, “Bildirdiklerimi tasdik etmen için kainatta ve sende yaratılan özelliklerime müracaat et. Bu bildirdiklerim, senin kainata yönelttiğinde cevabını bulamadığın sorularının cevabıdırlar. Sana bildirdiğim cevabın doğruluğunu tasdik etme ihtiyacını da sana Ben verdim. Kainatın ve senin yaratılışında sana gösterdiğim özelliklerimin şahitliğine müracaat etmelisin.” 

Buraya kadar anlatılanlardan şu sonuca ulaşıyorum: Bilgi ayrıdır, tasdik ayrıdır. Bilgiden tasdike geçme aşamasında yine dikkat etmem gereken bir özelliğimi hatırlamalıyım: İradem hür! Benin yapacağım tercihe göre, gerek bu mesajı ve gerekse kainatta ve kendimde gerçekleştirilen özelliklerimi ancak kendimin yaptığı tercihler doğrultusunda değerlendirebilirim.

Buraya kadar yazılanların özeti şu: Mesajın içeriği ve de mesajın şahidi olarak yaratılan ne varsa, Yaratıcısının özelliklerini bilinçli insana tanıtır. Fakat insanda irade vardır, ki tanımayı veya tanımamayı seçebilir. İnsan iradesinin işlerliğini kazanabilmesi için hakikatte var olanı tanımak için önüne bir de tanımama alternatifi konuyor.

Dikkat edilmesi gereken nokta, tanımaya vesile olan her şeyin yaratılışta bir karşılığı olmasına rağmen, tanımamayı tercih etmesine vesile olanların ise yaratılışta bir karşılığı yoktur (Yukarıda verilen örnekleri hatırlayalım). Bu durum ne kadar merhametli bir yaratılış gerçekleştirildiğini çok güzel sergiliyor. Düşünebiliyor muyuz, eğer seçmemem gereken batılların, yanlışların bir hakikati olsaydı ne yapardık? 

Bu tür konular konuşulurken, sürekli dile getirilen iki cümlecik vardır: “Şer ademîdir. Hayır vücudîdir.” Kısaca işaret etmekle yetineyim, konumuz bu cümleciklerin içeriğinin izahı ve ispatı olmadığı için: Ne ki kötüdür, insana sevdirilmemiştir, yaratılışta bir karşılığı yoktur. Bu vehim ürünlerinin, yaratılanların insan tarafından anlaşılmasına bir ölçü birimi olsun diye insanın iradesinin önüne konulmuş bir opsiyon, alternatif olup bunların ayrıca bir varlığı, hakikati yoktur. Hayır ise, yaratılandır, var edilendir, yaratıcısının özelliklerini insana tanıtan her şeydir.

Şimdi dönelim bu yazının ana hedefi olan ve bir yalvarma, bir yakarma, bir dua mahiyetindeki cümlenin ne kadar değerli olduğuna. İnsan yaratıldığını kabul eden bir tavra girdikten sonra (eğer bu sonucu tercih etmişse) anlıyor ki, bilgisine ulaştıklarının tasdikinde kendisi için bir kesinliğe ulaşamıyor. Kesinliğe ulaşmak için girişeceği teşebbüslerin yanı sıra, kendisinin Yaratıcısına yönelmesi ve kendisini içinde bulduğu tereddütten kurtarıp hakikati tasdik etmesi için yardımcı olmasını niyaz etmesi ne kadar da insan gerçeğine uygun bir davranış, değil mi?

Hiçbir zaman insan kendinden emin olamıyor ve fakat bir şeyden emin olabiliyor, eğer yaratılmışlığını kabul etmiş ise: Ben gerçeğin bilgisine ulaşabilirim ve fakat o bilginin mutlak doğru olduğunun tasdikine kendim ulaşamam. Öyleyse ne yapacağım? İnsan bu noktada acizliğini, muhtaçlığını kabul etmezse, kendisi ile çelişir. Yaratıcısına yönelip: “İtiraf ediyorum eğer Sen bana hakikati göstermezsen ben kendim hakikati bulamam. Bulduğum tek hakikat, kendimin hakikati bulamayacağımdır!

Ey benim yaratıcım, sahibim, eğitmenim, Rabbim! Hakikati bulup tasdik etmemde bana yardımcı ol! Senin yardımına her daim ihtiyacım var, bundan eminim! İtiraf ediyorum:

اللهم أرني الحق حقاً وارزقني اتباعه ، وأرني الباطل باطلا وارزقني اجتنابه

Yazar hakkında

Ali Mermer

Yorum yazın