Usûle Dair Kainat ve İnsan Kur'an Okumaları

Hz Eyyub (as) Kıssasında Kendimi Buldum – 2. Bölüm

Sabrın iki yönü vardır. Biri, çekilen sıkıntıya bakar. Bizde acı duygusunu yarattığı için Allah’ın hikmetini aramalı, bu musibetten dolayı da şikayet etmemeliyiz. Ne kadar beklemeliyiz? Beklemek zorunda değiliz. Yaratılan her musibeti hemen bir vesile olarak kullanıp Allah’a dönmeliyiz. 

Mesela sabah uyanıyorum, neredeyse gün ağaracak. Allah’a “Benim için yeni bir gün yarattığın için şükürler olsun,” diyorum. “Bana hayat verdiğin, bu yeni günün güzelliklerini takdir etmeyi nasip ettiğin için.” Sabah namazımı kılıyorum. Bu memnuniyet duyduğum yaratılış, Allah ile iletişim kurmaya bir vesiledir.

Başka bir sabah yine uyanıyorum. Hava fırtınalı, sert rüzgarlar esiyor, burnum akıyor, başım ağrıyor, sıkıntı içindeyim. Burada sıkıntı çektiğimi kabul etmem gerek. Kabul etmek, beni sabırlı olmak adı altında Allah’a yönelmekten alıkoymamalı. 

Yaratıcım ile bağ kurmak ve O’nunla iletişime geçmek konusunda sabırlı olmalıyım, musibetin kendisini çekmek konusunda değil. Bu musibet dayanılamaz hale gelip şeytanın eline oyuncak olmadan, Allah’a sığınıp bu musibetin çözümünü istemek gerek. Yoksa kalp ve dil yarasına, yani Allah’ın merhametinden şüphe duymaya kadar götürebilir. “Allah’ım, Sen merhametlisin,” demeye engel olabilir. Burada sabır, Allah’a sığınmak ve O’nunla bağ kurmak konusunda istikrar göstermektir.

Ne kadar beklemeliyim? İkisinin farkı nedir? Musibete sabretmek, Allah’tan şikayetçi olmamak anlamına geliyor. Bu sabır gerektiren bir şeydir. Aynı zamanda, sürekli, devamlı Allah’a dönüp bu sıkıntıyı gidermesi için dua etme sabrını da göstermek gerekiyor.

“Sabır” kavramına bu yaklaşım çok yaygın değildir. Genellikle, “Allah ne verirse versin sabret, O merhametlidir,” diye duyarız. 

Her yaratışında bir hikmet vardır, bunun bir sebebi olmalıdır. O zaman bize bir musibet dokunduğunda, bunu Rabbimizden bir davet olarak görüp, şeytan bunu kullanmadan biz kullanmalıyız. 

Sabrın ne olduğu konusu, Allah’a inananlar arasında da genellikle çözülememiş bir sorundur. Mesela Tevrat geleneğinde bu sorun çözülememiştir, çünkü zarar/musibet ile şeytan arasındaki bağ kurulamamıştır. Sabırlı olmak ve “evvab” olmak arasındaki bağ da kurulamamıştır. 

İki tür ibadet vardır: Sevdiğimiz şeyler aracılığı ile olan ibadet ve sevmediğimiz şeyler aracılığı ile olan ibadet. Müsbet durumlarda olanı, Allah bize nimetler verdiğinde, içimizde şükür duygusunu yarattığında, bunu fark edip Elhamdülillah, Sana şükürler olsun demek. Bu kolay ve zevkli, insanın kendini rahat hissettiği bir ibadettir. 

Zor olanı ise menfi gördüğümüz durumlarda olan, bir zarar, musibet bize dokunduğunda, Allah’a dönmek ve “Allah’ım, bu musibet beni incitiyor, zarar veriyor, acı veriyor, lütfen bunu benden gider, Senin yardımına muhtacım.” demek. Bu ibadette insan kendi güçsüzlüğünü gördüğü için gururlu ve iddialı bir konumdan konuşmuyor. 

Sevdiğimiz şeyler aracılığıyla gerçekleşen ibadette ise, insan kendini rahat ve mutlu hissettiği için, zayıflığını, kendi gerçekliğini tam hissetmekte zorlanabilir. Bir başka problem de, insan kendini rahat hissederken, şükrettiği zaman, “Ben ne iyi bir abdim,” diye düşünebilir. Halbuki menfi gördüğümüz yaratılışlarda, gurur duyacak halimiz olmaz. 

Bu hafta sabrın ne olduğu konusunda konuştuk. İnşaAllah Eyyub (as) kıssasına devam edeceğiz.

*Islam From Within Youtube kanalında yayınlanan “Part 2 – I Found Myself in the Story of Job – 09/30/20” başlıklı videonun transkriptinin çevirisidir.

Bölümler: 1 | 2 | 3

Yazar hakkında

Hanne Sozen

Yorum yazın