وَٱمْرَأَتُهُۥ حَمَّالَةَ ٱلْحَطَبِ
111:4. “Odun taşıyıcı olarak eşi de ateşe girecek.”
Varlığını kâinat türünden varlıklara dayandırarak ateşe atan yani Yaratıcısını tanımayan bir insanın bu fikirde ısrar ederek en yakınlarından destek görmesi yanılgının şiddetini artırır. Ebu Leheb’in eşi burada sembolik olarak bir insanın en yakını olan, onu manen ve madden destekleyen kişileri temsil eder. Taşınan odunlar ise insanın yanılgısını artıran ve zannında iyice boğulmasına neden olan her türden dünyevi kazanç ve fikriyat biçiminde anlaşılabilir. Ateşe atılan odunların yanarak ateşi büyütmesi ve şiddetini artırmasına benzer biçimde varlığını sebeplere dayandıran bir insan zamanla bu doğrultuda düşünüp veri toplayarak bu fikri güçlendirebilir ve daha çok ikna olabilir. Bir insana benzer biçimde düşünenler fikren kendisine en yakın olanlardır. Onların desteği bu fikre olan katkıları biçiminde tezahür eder. Dolayısıyla dalalete giden bir kişinin bu yolda ilerlemesi için destekçilerinin akraba türünden olmasına gerek yoktur. İnsan böyle yaratılmıştır. Fikren kendine yakın bulduğu insanları akrabalarından daha çok sevip benimseyebilir. Gerek hakikat gerekse çarpıtılmış düşünceler olsun her iki halde de insan, kendisine benzer biçimde düşünenlere daha çok yakınlık duyar.
Varlığına dayanak bulmaya çalışan bir insanın vicdanı kendi kendine oluş, tabiat kurallarının var etmesi, rastlantıların sonucunda var olma veya sebeplerin sonuçları var etme düşüncesini benimseyemez. Bu yaklaşımlar insan duygularıyla çeliştiği gibi mantığına da aykırıdır. Fakat insan, bu düşüncelerden herhangi biri veya birkaçının birleşiminden kendince bir fikir geliştirip bunun gerçek olduğuna kendisi inandırabilir. İnsan eğer kendisi için bir tanım yapmış ve bu tanımın doğruluğunu sorgulamadan bu tanımı temel alan bir gerçeği anlama yolunu arama çabasına girmişse, sanki gömleğin birinci düğmesini yanlış bağlayan kişinin diğer düğmeleri bağlaması ne kadar doğru da olsa sonuçta yine gömlek yanlış bir pozisyonda olmak zorundadır. Bunun için insanın önce kendisinin bir önyargıya dayanıp dayanmadığını sorgulaması gerekir. Ancak ondan sonra hür bir düşünme çabasına girişebilir. Değilse, ancak kendi beklediği sonucu haklı çıkarmak için malzeme toplayacaktır. Vicdanı ve diğer insani özellikleri buna itiraz etse de bu sesleri duymazdan gelebilir. Bu noktada bir insanın karşısına iki seçenek çıkar. Ya vicdanının ve insaniyetinin sesine kulak verip varlığını kâinat türünden olmayan bir Yaratıcıya atfederek izah edecek ya da varlığını kâinat türünden varlıkların var ettiğine inanacak. Bu yollardan birini seçtikten sonraki ileri aşamalarda da sürekli karşısına yol ayrımları çıkar. Bu ayrımlarda da ya seçmiş olduğu yolun doğru olduğuna kanaat ettirecek bir fikir bulur veya bu yolun yanlış olduğuna ikna olarak karar değiştirip öteki yola girer. Hayat boyunca bu karar verme süreci devam eder. En sonunda insanın hayatı, bu kararların toplamına uygun biçimde sonlandırılır.
Varlığını rastlantılara, doğallığa, “ben varım işte” gibi önyargılara veya nasıl var olduğunu sorgulama yönünde delilsiz bazı gerekçelere değil de kâinat türünden olmayan ve mutlak özelliklere sahip tek bir Yaratıcıya dayandıran bir insan bu yolda deliller toplayarak ilerler. Başta kendi insani özellikleri olmak üzere kendi dışındaki varlıklar ve benzer sonuca ulaşan insanların desteğini alarak imanını tekâmül ettirir. Bu noktada Yaratıcı, Kendisine samimi biçimde yönelmeye çalışanlara melekler, peygamberler, kitaplar ve diğer tüm varlıkları var etme biçimiyle destek olur ve anlayışını artırır. Fakat bu kâinat şartlarında gayret etmek ve arayış içinde olmak şarttır. İmanın salih amellerle yani yaratılış ile çelişmeyen ve fakat uyumlu olan davranışlarla desteklenmesi gerekir. Aksi halde iman zamanla zayıflar. İhtida yolunu seçenler de ilerledikçe yol ayrımlarına gelir ve hakikate en uygun yolu seçerek kemale ermeye çalışır. Bu yolda tüm insani duygular ve kâinat insana destek olur. Yaratılışına ters biçimde sebeplere dayanarak varlığını izah etmeye çalışanlar ise aksi yönde ilerler. Kâinat şartlarında mümkün olmamasına rağmen kendi kendine var oluşa deliller arayarak ilerlemeye çalışırlar. Varlığını var edilmek zorunda olan varlıklara dayandırmanın sıkıntısıyla yaşarlar. Bu haldeyken vicdan adeta ateşe atılmış gibi acı çeker. Sesini duyurmak için çığlıklar atar fakat bu sesi duymak istemeyen biri inatla duymaz ve içten içe yanmaya devam eder. Daha dünyadayken kendini ateşe atmış olur. Ebu Leheb’in yolunu seçenler onunkine benzer biçimde yanmayı tercih edenlerdir. Hem kendileri hem de onlara destek olan yakınları vicdan azabının şiddetini artıracak yükler toplayıp gelerek yangının şiddetini artırırlar.
فِى جِيدِهَا حَبْلٌ مِّن مَّسَد
111:5. “Boynunda hurma lifinden bükülmüş bir halat olduğu halde.”
İnsanın varlığına dayanak olarak tanıdığı, var edilmeye muhtaç olan bütün varlıklar kurumuş bir hurma lifi gibi boynuna dolanarak onunla beraber gelir. Bunlar varlık kaynağı olarak tanınan sebepler, tabiat, rastlantılar veya kendi kendine oluş gibi varlığı açıklama iddiasındaki bütün yaklaşımları ve hayattaki her şeyin varlık kaynağı olarak düşünülebilen benlik, kişisel özellikler, mal, mülk, saygınlık veya siyasi güç gibi bütün unsurları da kapsar. Bunların hepsi kurumuş hurma lifine benzetilmekte ve insanla birlikte esas Varlık Kaynağı olan Yaratıcıyla yüzleşmeye geleceği ifade edilmektedir. Boyundaki kurumuş hurma lifi benzetmesi insanın uğruna kendini feda ettiği her şeyin acizliğini ve zayıflığını ifade eder. Var edilmeye muhtaç olan bu varlıkların boyunda olması insanın yaşantılarının toplamıyla birlikte hesap vermeye geleceğine işaret ediyor.
İnsan bedeninde boyun çok hassas bir konumdadır. Gereğinden fazla sıcaklık veya normalden fazla soğukluktan etkilenir. Boyun sağlığına dikkat edilmemesi tahammül edilmesi zor veya ölümcül hastalıklara neden olabilir. Boyuna ağırlıklar yüklenmez. Bir şeyleri boyuna sıkı sıkıya sarmak insana eziyet verir. Kafaya giden hayati damarlar boyundan geçer. Boyun sağlam olmazsa kafadaki organlar düzgün çalışmaz ve dolayısıyla şuur da olmaz. İnsan varlık sebebini kâinat türünden varlıklara dayandırdığı vakit boynuna yük vurmuş olur. Bu varlıklar insanın boynuna dolandıkça ona eziyet eder. Hayat kaynağı olarak görülebilen bir nesne aslında hayatı var edemeyecek olduğunu insana acı tecrübelerle öğretir. Örneğin mali güç, hayatın manası ve mutluluğun kaynağı olarak görülemez. Aksi yönde bir anlayış insanın boynuna dolanır. Ne kadar çok olursa olsun mali bir kaynağa sahip olmak sadece geçici bir süre oyalanmaktan başka bir şey değildir. En pahalı yiyecekleri yemek, en şaşaalı evlerde oturmak, hiç kimsenin görüp yaşamadığı tecrübeleri yaşamak en fazla bir ömür boyu sürebilir. Nihayetinde her ne varsa burada kalmak zorundadır. Dünya şartlarından ayrılan bir insan bu varlıkların hiçbirini yanında götüremez. Fakat hayatı boyunca yaşadığı her ne varsa mana türünden varlıklar biçiminde ruhuna yansır. Ölen insan, bu manalarla birlikte dünyadan ayrılır. Varlık kaynağını doğru biçimde tanıyıp O’na yönelen bir insan kendisine huzur veren manalarla birlikte buradan ayrılır. Tek ve Mutlak Varlık Kaynağına bağlanmak demek kâinat türünden hiçbir varlığa minnet duymamak yani tamamen hür olmak demektir. Varlığını fani varlıklara dayandıran bir insan ise ancak bu hatanın ağrılığını boynuna dolayarak ve bu varlıklara minnet duymanın sebep olduğu esaret duygusuyla buradan ayrılmış olur.
İnsanın bu hayattaki en önemli ihtiyacı ebedi mutluluk ve manayı bulmaktır. Kâinat türünden olan varlıkların hepsi var edilmek zorunda oldukları için bu ebedi ihtiyacı karşılayamaz. Fakat geçici de olsa dünya hayatının zevkleri ve benlik duygusu insanın bu hakikati görmesini engelleyebilir. İnsan, hakikati apaçık gördüğü halde inkâr edebilir. Var edilmek zorunda olan varlıkların ebedi mana ve mutluluk kaynağı olamayacağı açıktır. Her insan, bu gerçeği anlar. Ama Ebu Leheb misali inatla ve hırsla kendi kendini ateşe atabilir. Dünyadaki kadar geçici süreliğine de olsa büyüklenmeyi ve mala mülke tapmayı seçebilir. Kendi iradesiyle neyi tercih ederse onun gereğini bu dünyadayken yaşamaya başlar. Bu yolda kendisine destek olanlar ateşin yani dalaletin şiddetini artırır. Uğruna kendini feda ettiği her ne varsa mana türünden yaşantılar biçiminde ruhuna yansır. Bir ömür boyunca kazandığını zannettiği her şey yeni fakat ebedi bir yaratılış türünde var edilmek üzere kendisiyle beraber gelir.
- Ha-mim Youtube kanalında yayınlanan “Soru ve cevaplar” bölümündeki 14. Dersin video kaydı çalışılarak hazırlanmıştır.