Kur’an’ı Mütekellim-i Ezeli’den Dinlemek ve Usûl Ya Hu yazılarında ayrıntılı bir şekilde incelendiği gibi, Kur’an zamandan ve mekândan münezzeh bir Zat’ın mutlak ilminden geldiği için, vahyin mesajını tarihselleştirmeden ve kendimizi her bir ayete doğrudan muhatap kılarak okumalıyız. Bunun yanı sıra ayetlere yaklaşımımız, bu ayetlerin doğruluğunu tasdik edebilmemize izin verecek bir şekilde olmalı. Kur’an’da tasvir edilen karakterler, insanın kendi içindeki farklı eğilimlere tekabül ediyor bir yönüyle.
İnsan’a, kendisini tanıtıyor Kur’an. Firavundan bahsederken insanın nefsindeki firavunluk potansiyeline dikkat çekiyor mesela. Ya da İbrahim’den (as) bahsederken, insanın batıp giden şeylerden memnun olmayacak bir mahiyette yaratıldığını hatırlatıyor. Kur’an’daki bütün karakter analizleri, insana insanı tanıtıyor.
Bu usûlle aşağıdaki ayete yaklaşma teşebbüsü bazı çağrışımlar uyandırdı bende.
وَوَرِثَ سُلَيْمٰنُ دَاوُ۫دَ وَقَالَ يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَاُو۫ت۪ينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍۜ اِنَّ هٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُب۪ينُ
“Davud’a vâris olduğunda, Süleyman “Ey insanlar,” dedi. “Bize kuş dili öğretildi ve herşeyden bir nasip verildi. Bu ise apaçık bir lütuftur.”
Ayette bahsedilen Davud’a (as) vâris olmak, peygamberlik mesleğine vâris olmak, kainata tevhidi görecek ve yaratıcısının özelliklerini okuyacak şekilde bakma usûlünü elde etmek olarak düşünülebilir belki. Hz. Süleyman’ın “Ey insanlar” hitabı, bu mirasın bütün insanlara açık olduğunu ifade ediyor. “Bize” ifadesi ise, Davud (as) ve Süleyman’ı (as) değil, vahyin terbiyesi ve öğrettiği yöntemle kainata bakan herkesi kapsıyor.
Peki “kuş dili” ne anlama geliyor? Dikkat edersek, bu ifadeyi “gökte uçan kuşların iletişimini anlamak” şeklinde yorumlamak, ayeti bizden uzaklaştırıyor, tasdik edemeyeceğimiz ve bizi terbiye etmeyen bir alana atıyor.
Burada “Kuş dili” ifadesi, “Kâinatın dilini” ifade ediyor olmalı. Yani vahyin terbiyesine giren insana, eşyanın melekûtiyetinin, yani yaratıcısının özelliklerini gösteren yönününün kapıları açılacak. İnsan, eşyada Yaratıcısının Baki, Ebedi ve Ezeli özelliklerine anahtarlar bulacak. Büyük bir hazinenin kapısının açılması anlamına geliyor bu. “Hiçbir şey yoktur ki Onu hamd ile tesbih etmesin (İsrâ, 17:44) hakikatini müşahede edebiliyor insan. Ya da Zekeriya (as) gibi, “Sana dualarımda da, ey Rabbim, mahrum kaldığım hiç olmadı.” diyebiliyor Yaratıcısına karşı.1Bakınız: Mahrum Kalınmayacak Dualar
İşte ayette bahsi geçen “her şeyden bir nasip verilir” cümlesi bu hakikati ifade ediyor. Bütün kainattaki her bir mevcutta, canlı cansız her şeyde, her bir olayda, insanı yaratıcısına ulaştıran bir nasip bekliyor.
“Bu ise apaçık bir lütuftur.” Buradaki apaçık kelimesi, yukarıdaki sürece girerek insanı, bu lütfu net bir şekilde görmeye ve tasdik etmeye teşvik ve davet ediyor.
Evet, kâinatın dilini öğrendiğimiz oranda, biz de Süleyman (as) gibi diyebiliriz: “Ey insanlar, Bize kuş dili öğretildi ve herşeyden bir nasip verildi. Bu ise apaçık bir lütuftur.”