Yakın zamanda (Amerika’da) Hristiyan bir okul arkadaşımız trafik kazasında hayatını kaybetti. Kişisel olarak tanıdığımız ve bildiğimiz bir arkadaşımızdı. Hristiyan olduğunu bildiğimiz bu arkadaşın arkasından nasıl dua edebiliriz? Acaba Kur’an okuyabilir miyiz? İman etmeyen yani bir tek Allah inancı olmayan kişilerin ölümünün ardından nasıl dua edilmeli? Bazı kimseler dua edilmeyeceğini söylüyor? Bu konuda siz ne düşünüyosunuz?
Önce duayı tarif etmek lazım. Sonra da bizim insanlar için dışarıdan gözlemlediklerimize veya o kişinin ağzıyla söylediği kelimelere bakarak karar vermemizin ne kadar doğru olduğunu düşünmemiz gerekir.
Dua, abdin acziyetini anlayıp, ihtiyacını karşılayacak olan Kaynağa müracaat etmesi ve O’ndan yardım dilemesidir. Biz ne kendimizin ve ne de başka bir kişinin ihtiyacını karşılayamayız. Bunu ancak kainatın yaratıcısı karşılayabilir; çünkü bir şeyi yaratabilmek için kainatın Yaratıcısı olmak lazım.
Ölen kişinin herhangi bir şekilde iyiliğini istiyorsak, bu iyiliği gerçekleştirebilene müracaat etmek bizim dua anlayışımız dâhilindedir. Türkçe tabiriyle “Allah vurmuş, bir de sen vur” demek istiyorsak, buna dua değil, kahr denir. Hem dua etmek ihtiyacı hissediyoruz ve hem de kahredersek bu bizim çelişkimiz olur.
Fakat bu kişi Hristiyandı.
Bu öyle bir cümledir ki, kimse bu cümlenin içeriğini açıklayamaz. Çok belirsizlikleri içerir:
Bu kişi için Hristiyan olmak ne demekti? Allah’a inanmayanlara karşı, “Ben Allah’a inanıyorum, öyleyse toplumda Allah diyen dini kabul edeceğim” manasında bir tercih miydi? Ki bu tercihin, neredeyse %99 Müslümanların yaptığı tercihten hiç de bir farkı yok. Toplumda hakim olan dini kabul edip tasdik ettiğini söyleyen milyonlarca insan eğer Hristiyan bir toplumda doğsalardı, Hristiyan değil de Müslüman mı olacaklardı? Kendimize ciddiyetle bu soruyu sormamız lazım.
Biz Hristiyanlıktan ne anlıyoruz? Bizim kendi dini kültürümüz içinde “Hristiyanlık şöyledir” diye bir tarif yapıyoruz. Sonra da bu tarifin içine kendisine Hristiyan diyen herkesi sokuyoruz.
Şöyle düşünelim: Müslüman olmayan birçok kişi de, Müslümanları çok kötü, savaş, kan ve intikam peşinde koşan, kılıçla insanları zorla Müslüman eden bir topluluk olarak görüyor. Avrupaya giden ve Müslüman diye bilinen ordular yalnızca kılıçla gittiler ve herkesin ödü kopuyordu “Türkler geliyor” diye. Hala, Macaristan’da, Yugoslavya’da, Bulgaristan’da, Yunanistan’da ve hatta Almanya’nın doğu bölgesinde bu bir terimdir. Bizim çocuklarımızı “Öcü geliyor” diye korkuttuğumuz gibi, onlar da çocuklarını korkutmak için bak “Türkler geliyor” diyorlar. Hatta İngiltere İngilizce’sinde “terrible Turk – Korkunç Türk” kullanılan bir ifadedir.
Şimdi buna karşı hepimiz ne diyoruz? “Ama bu yanlış bir intibadır, politik bir intibadır, hakikati yoktur” demiyor muyuz?
Evet, aynen öyle de, senin ve benim Hristiyanlar için taşıdığımız peşin hükümler için de Hristiyanlar aynısını söylüyorlar. “Ama siz bizi tanımıyorsunuz, biz Allah’a inandığımız için Hristiyan olduk, yoksa dinsiz mi olsaydık?” diyorlar. Doğru değil mi bu? Tabii ki doğru.
Yanlışları yok mu peki? Evet var. Olabilir. Ben de kendimize soruyorum o zaman: “Kaç Müslümanım diyen kişi, Kur’an’daki tevhid hakikatlarını okudu, inceledi ve ona göre bir iman tesisi yaptı?”
Bir kişi çıkıp da, “Sizin Müslümanım diye tutturup gitmeniz doğru değil, gelin Kur’an’ı beraberce dinleyelim” dediği zaman, kaç Müslüman, “Doğru söylüyor ya hu. Biz de Kur’an’ı inceleyerek tevhidi anlayıp da kendimizi gizli şirklerden kurtarmış falan değiliz” deyip canla başla böyle bir çağrıya “Evet, geliyorum” diyor? Çok az.
Ağzımızdan çıkan ve toplumda gördüklerimize göre yapmış olduğumuz tercihleri göze alacak olursak, aramızda pek bir fark yok. Aynı şekilde tercih yapan insanlarız. Yani toplumda gördüğümüz dine tabi olan insanlarız. Kur’an’ın tabiriyle, “Ehl-i Kitabız.” Buna da şükür, inkâr etmiyoruz.
Bu vefat eden kişinin, açıkça bilerek ve farkında olarak İslam düşmanlığı yaptığını biliyorsak eğer, durum biraz değişir. Değilse, (ki zannetmiyorum. Amerika’da öyle bilerek İslam düşmanlığı yapan çok az kasıtlı politik kişi vardır; neredeyse milyonda bir kadar falan) Kur’an’ın şu hükmünü hatırlayalım:
2:62 – Şüphesiz, iman edenlerle yahudiler, hristiyanlar ve sabiîler (den kim) Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve salih amellerde bulunursa, artık onların Allah katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.
5:69 – Gerçek şu ki, iman edenlerle yahudiler, sabiîler ve hristiyanlardan Allah’a, ahiret gününe inanan ve salih amellerde bulunanlar; onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
Bu ayetler bize gösteriyor ki, açıkça Allah ve din düşmanlığı yapmamış, politik emeller uğruna İslam’ı aşağı göstermek için çalışmamış masum kişiler için su-i zan edip bu kişileri Allah’ın affetmesini istememek Allah’a muhalefet etmek olur.
Şu noktayı da unutmayalım. Tarihi gerekçelere bakıp da, Sultanların “Düşman var ve ben sizi onlara karşı koruyorum. Dolayısı ile beni destekleyin ve verginizi doğru dürüst verin” demeye gelen politikalarının sonucunda ortaya koydukları, “Biz” ve “Onlar” anlayışının bir sonucu olarak söylenilenlerin bir hakikati olduğunu zannetmiyorum. Allah bizi politikacıların oyunlarından ve şerlerinden muhafaza etsin.
Dua etmek, Rabbimizin, Halıkımızın herşeye Kudreti yeter olduğunu tanımak ve Ona müracaat etmek demektir. Vefat eden kişinin gerçek mahiyetini bilemediğimiz için en azından bizim gibi onun da bir “Ehl-i Kitap” olduğunu düşünüp, Allah’a inanan — yanlışlarıyla beraber — birisi olarak, Allah’ın Rahmetiyle muamelesi etmesini niyaz etmek, dua etmek, yalvarmak, ‘İhtiyacımızı Sen karşılarsın’ demek Allah’a imanın neticesidir.
Cennet’e gitmesini kıskanıyorcasına davranmak, Rahmet-i İlahiyi kıskanmak, bizim Rahmet-i İlahi’yi anlamadığımızı gösterir ki, bizim hatamız olur. Sen Allah’ın sonsuz Rahmetine müracaat et, eğer o kişi layık değilse, bırak, Allah Adildir, adaletiyle karar versin. Biz cehaletimizle karar verip, “Bu kişi Rahmet-i İlahiyeye layık değildir” diye hükmetme ukalalığında bulunmayalım inşaAllah.
Son olarak, bu meselenin şu yönü olduğunu da hatırımızdan çıkarmayalım: “Eğer avam Hristiyanlara dua ederse, zamanla Hristiyanlığa sempati duymaya başlarlar” endişesine kapılmış Müslüman diye bilinen toplumlarda, avama İslam’ı öğretmek yerine, itaati öğreten zihniyetten kaynaklanmaktadır bu tür problemler. Bu durum itaatin genelde Sultanlara, özelde de din adamı diye kendisini tanıtan kişilere yapılmasını sağlamak içindir. Problemlerin çoğu, bu amaçla Sultanların özel saraylarında besledikleri kişilerin fetvalarından kaynaklanıyor.
İnşaAllah, birazcık da olsa bazı ipuçları ortaya çıkmıştır yazılanlarda.
Deki Eğer Rabbimin rahmetinin hazinelerine sahip olsaydınız , (içinizdeki ) harcama korkusuyla eli tutuk davranırdınız. İnsan çok cimridir. İsra Suresi 100