Usûle Dair Kur'an Okumaları Risale-i Nur Okumaları

İbrahim (as) ve Ölülerin Dirilmesi

İbrahim (as) ve Ölülerin Dirilmesi | Ha-Mim

Bakara 260. ayet diyanet vakfı mealine göre aşağıdaki gibi:

Bakara, 2:260 – İbrahim Rabbine: Ey Rabbim! Ölüyü nasıl dirilttiğini bana göster, demişti. Rabbi ona: Yoksa inanmadın mı? dedi. İbrahim: Hayır! İnandım, fakat kalbimin mutmain olması için (görmek istedim), dedi. Bunun üzerine Allah: Öyleyse dört tane kuş yakala, onları yanına al, sonra (kesip parçala), her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Bil ki Allah azizdir, hakimdir, buyurdu.

Bu çeviri size de mantıksız gelmiyor mu? Cenab-ı Hakkın ölüleri diriltmesi meselesinde kalbin mutmain olması fiziksel olarak ölen bir canlının dirildiğini görmekle mi gerçekleşiyor? Ulü’l Azm bir peygamber olan Hz. İbrahim (as) inanıyor, fakat kalbinin mutmain olması için kuşların ölüp tekrar diriltildiğini görmesi gerekiyor. Bizim ölen bir canlının yeniden dirildiğini görmemiz mümkün değil. Bizim yeniden diriliş konusunda kalbimizin mutmain olması mümkün değil bu durumda! Körü körüne inanacağız! “Kesip parçala” kelimelerini parantez içine koymaları da manidar doğrusu. Bir de aşağıdaki notu düşmüşler bu çeviriye.

Diyanet Vakfı Meali Meali 260. Ayet Açıklaması

Hz. İbrahim ölen bir canlının yeniden nasıl dirileceğini merak etmiş ve bunun kendisine gösterilmesini Rabbinden istemiştir. Allah Teala ona, ayette geçtiği gibi maddi bir örnekle cevap vermiş, dirilişin mahiyetini izah etmiştir. Çünkü insanın bilgi kapasitesi, dirilme, canlanma olayını kavramaya elverişli değildir. Bundan önceki ayetlerde de geçtiği gibi peygamberlere verilen bu örnekler birer mucizedir. Mühim olan, Allah’ın bütün canlıları, özellikle insanı mutlaka diriltip hesaba çekeceğine kesinlikle iman etmektir.

Bu kadar komik, bu kadar mantıksız bir yorum olabilir mi? İnsanın bilgi kapasitesi dirilme olayını anlamaya elverişli değilmiş! Son cümlede geçen “mühim olan buna iman etmektir” ifadesinden anlaşıldığı kadarıyla meali hazırlayanlar imanı takliden ve delilsiz olarak gerçekleşen bir şey olarak düşünüyorlar. Taklidi imandan bahsettikleri aşikar. Tahkiki imanın, yani tefekkürle, delille, insanın akıl süzgeçinden geçirerek kalbine indirdiği imanın, her bir insanın tek tek gerçekleştireceği ve kendisini ikna edeceği, kalben itminan bulacağı bir süreç olduğundan haberleri olduğu ise şüpheli.

Tabii ki hakikat Diyanet Vakfı Mealini hazırlayanların zannettiği gibi değil, Yasin suresindeki ayetlerde ifade edildiği gibi:

78. Kendi yaratılışını unutarak bize karşı misal getirmeye kalkışıyor ve: “Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diyor.

79. De ki: Onları ilk defa yaratmış olan diriltecek. Çünkü O, her türlü yaratmayı gayet iyi bilir.

Yukarıdaki ayet tamamen kainatı okumaya, tefekküre davet ediyor insanı. Siz yeniden dirilişi anlamazsınız falan demiyor. İnsan kainatı okuyarak, kainatta her baharda gerçekleşen dirilişi tefekkür ederek, kısacası kainattan deliller kullanarak fiziksel ölümden sonraki diriliş hakkında itminana erecek. Said Nursi, 10. Sözdeki Haşir Bahsinde tam da bunu yapıyor. Temsiller ve o temsillerin işaret ettiği hakikatlerle insanın önüne serilmiş olan, insanın gördüğü kainattan ikna edici deliller getiriyor. Her bir delil için “bak, gözlemle, şu (gördüğümüz) kainat” gibi insanı tefekküre sevkeden, aklına hitap eden deliller öne sürüyor. Zaten Cenab-ı Hak da Kur’an’da tefekkürü, düşünmeyi teşvik etmiyor mu yüzlerce ayette? Örnek olarak Bakara Suresinde Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

“Kuşkusuz, göklerin ve yerin yaratılışında; gece ile gündüzün birbirini takip edişinde; insanlara faydalı yüklerle denizlerde seyreden gemilerde; Allah’ın gökten indirerek o-nunla ölü toprağa can verdiği ve her çeşit canlının çoğalmasını sağladığı yağmurlarda; rüzgarların değişmesinde ve gökle yer arasında kendileri için tayin edilmiş belirli güzergahlarda akan bulutlarda: [bütün bunlarda] düşünüp akıllarını kullananlar için mesajlar vardır.” Bakara, 2:164

Bakara 260. ayette bahsedilen olayın hakikati ise aşağıdaki Muhammed Esed çevirisinde ifade edildiği gibi olsa gerek:

İbrahim (as) ve Ölülerin Dirilmesi | Ha-Mim

Hani İbrahim, “Ey Rabbim! Ölüye nasıl hayat verdiğini bana göster!” demişti. O da, “Yoksa inancın yok mu?” diye sormuştu. [İbrahim] cevap vermişti: “Hayır, ama [görmeme izin ver] ki kalbim tamamen mutmain olsun.” “Öyleyse” demişti Allah, “Dört kuş al ve onlara sana itaat etmeyi öğret;sonra onları (etrafındaki) her tepeye ayrı ayrı sal; sonra da çağır: uçarak sana gelecekler. Bil ki Allah her şeye kâdirdir, hikmet sahibidir.” **

* Lafzen, “onları kendine alıştır” (Zemahşerî; bkz. ayrıca Lane IV, 1744).

** Yukarıdaki kıssayı çevirme tarzım surhunne ileyke (“onları kendine alıştır”, yani, “sana itaat etmelerini öğret”) emrinin öncelikli anlamına dayanmaktadır. Bu kıssanın verdiği ahlakî ders, ünlü müfessir Ebû Müslim tarafından ikna edici bir şekilde anlatılmıştır (Râzî’nin nakline göre): “Eğer insan, kuşları çağrısına uyacak şekilde eğitebilirse -ki kesinlikle o güce sahiptir- öyleyse her şeyin iradesine teslim olduğu Allah da sadece ‘ol!’ diyerek her şeye hayat verebilir.”  (vurgu bana ait.)

İşte bu çeviri bize hitap ediyor. Tefekküre açık, güzel bir misal veriyor. Her bir insanı ayeti tasdik etmeye teşvik ediyor. Her bir insanın imanını tahkik seviyesine çıkararak, kalben mutmain olma yolunu gösteriyor. Allah razı olsun Muhammed Esed’den, Allah rahmet etsin. Yazının başındaki ayet açıklamasını yazanlara da Allah akıl fikir versin.

Yazar hakkında

Abdullah Berâ

Bu köşede çeşitli platformlarda yapılan müzakereler sonucunda ortaya çıkmış bazı hakikatleri paylaşmaya çalışacağım. Bu hakikatlerin ortaya çıkmasında yorum ve eleştirileri ile büyük katkı sağlayan bütün hakikat yolcularına teşekkürü bir borç biliyorum. Yazılardaki eksiklikler hiç süphesiz bana aittir.

Yorum yazın

2 Yorum

  • Kıışın bitkilerin kuruyup yok olması Baharda tekrar can bulup yeşermesi yetmiyormu size 

  • Her peygamber, ister ululazam olsun, ister olmasın nefs itibariyle yol yürümüştür. Yolun başında iken sahip olduğu iman ile yolun devamında sahip olduğu iman aynı değildir. İlmel yakın olan birinin imanı değıl, inancı olur, aynel yakın vr hakkel yakın mertebesinde ise iman (mutmain olmuş nefis hali) vardır.

    Ibrahim as da bunu yaşamış bir insandır herşeyden önce.