Diğer Kainat ve İnsan

Evrimle Değil, Emirle -I-

Evrimle Değil, Emirle -I- | Ha-Mim

Üniversitede Biyoloji Lisans eğitimi ve sonrası Lisansüstü ve doktora eğitimim süresince İslam ve evrim çelişkisi konusu beni çok zorlamıştı. Uzun bir sure “Allah var, her şeyi o yarattı ama bana öğretilenlerin ışığında evrim de var” diye bocalamıştım. Problemlerimin iki sebebi vardı. Birincisi, benim iman konusuna çok yabancı olmam. İkincisi ise bana bilimsel gerçek diye dayatılanların sağlamasını yapmadan doğru olarak kabul etmemdi. İmanın esaslarını tahkiken öğrenip, doğrulamam ve onları hayatıma ve bilimsel bakışıma uyguladıkça (Elhamdülillah) bu durumu atlattım ve şimdi biyoloji ile ilgili ne görsem veya öğrensem imanım daha da kuvvetleniyor, çünkü o bilgiyi imanımı güçlendiren ayet/malzeme olarak kullanabiliyorum. “Yapılan araştırmaların neticelerini incelerken, kendi varlık anlayışını yansıtarak yanlış yorumlayanların açıklamalarını değil de, araştırmaların sonuçlarına odaklanıp dikkatle incelersen, o zaman bilimsel sonuçlar sana o olayın yaratıcısını tanıtır!” diye öğrendiğim bir düsturu her zaman aklımda tutuyorum. Kendimce edindiğim sonuçlar doğrultusunda benim gibi sancı çekenlere faydası olur diye ulaştığım sonuçları paylaşmak istiyorum.

Evrim nedir ki bu kadar tartışma konusu olabiliyor? Evrim en basit anlamda canlıların ilk oluştuğu bir hücreli organizma halinden bugünkü bildiğimiz bitkiler, hayvanlar ve insan gibi canlılara nasıl dönüşebilmiş olduğunu açıklamaya çalışan bir teori, yani varsayımlar (Bilimde bir teori demek ne olduğunu aslında bilmediğimiz bir konu hakkında yapılan varsayımlardır. Bilimsel bir teorinin ispatlanmış bir gerçek olduğu yanılgısına kapılmamalı). Evrim, evren cinsinden olmayan bir etki olmadan (yani gözlemleyebildiğimiz evren dışından bilinçli tercih yapan bir yaratıcı olmadan) canlıların değişmesi ve yeni organizmaların oluşması gibi olayları bir kapalı sistem (ekosistem) içinde açıklamaya çalışır. Gerekli şartlar oluştuğunda bir canlının bulunduğu çevre koşullarına daha iyi ayak uydurabilmek için değişeceğini, hatta yeni bir canlı türü oluşabileceğini iddia eder. Peki bu iddia beni neden ilgilendirir? Çünkü evrim teorisi, bilinçli tercihler yaparak bu evrene belli bir düzen içinde varlık veren bir yaratıcı olması gereği sonucuna ulaşan mantıki kavrayış ile çelişir. Yani diğer bir deyişle, evrim bir yaratıcıyı reddeder.

İnsanlar yaptıkları gözlem ve vardıkları sonuca göre mantık muhakemesiyle bilinçli bir yaratıcının var olması gerektiğine inanabilir (iman eder). Biz insanlara düşen en önemli sorumluluk, hayatin ne demek olduğunu, hayatın yapıtaşları olan amino asitler, nükleik asitler, ve hatta su gibi moleküllerin nasıl olup da bir araya gelip bir “canlı” organizmayı oluşturabildiğini araştırmak, düşünmek, anlamak olmalıdır.

İnsanlar yaptıkları gözlem ve vardıkları sonuca göre mantık muhakemesiyle bilinçli bir yaratıcının var olması gerektiğine inanabilir (iman eder). Biz insanlara düşen en önemli sorumluluk, hayatin ne demek olduğunu, hayatın yapıtaşları olan amino asitler, nükleik asitler, ve hatta su gibi moleküllerin nasıl olup da bir araya gelip bir “canlı” organizmayı oluşturabildiğini araştırmak, düşünmek, anlamak olmalıdır.
Hal böyle iken, kendini bir yaratıcıya inanan olarak tanımlayanlardan bazıları asıl araştırmaları/düşünmeleri gereken aşamayı atlayıp çok büyük bir metodolojik hataya düşebiliyor. “Canlılık” veya “Hayat” kavramını hiç düşünmeden (veya “olmuş bir kere” diyerek geçiştirip), bakteri gibi tek hücreli bir canlının dahi nasıl var olduğunu açıklayamayan evrim teorisinin rehberliğinde, türlerin kökeni, türler arası ilişkiler ve insanın hangi canlıdan türediği gibi konularla muhatap oluyor. Bu araştırdığı konulara belki başlangıçta bir yaratıcı inancı çerçevesinde çözüm ararken de sadece “evrimsel” anlayışı kabul eden çalışmaları okuyabiliyor. Neden? Çünkü, akademik yayınlarda evrimi bilimsel kanıtlarla eleştirmek hala tabudur ve yayınlanamaz. Kimlerin hangi yetki ile koydukları bilinmeyen bu sansür yüzündendir ki “yayınlanan her bilimsel makale bu teoriye destek çıkıyor” sanılır. Kendini inanan olarak tanımlayanlar bir anda bu kadar dayatma bilgiye karşın imanî bir düşünce yapısı geliştiremiyor. Bunun en önemli sebeplerinden birisi de, bir yaratıcı olmasının zorunluluğunu gerektiren delillere dayanmayan bir iman ile, içinde doğup büyüdüğü kültürün etkisiyle inandığını zannetmektir, diye düşünüyorum. “Çağın gerisinde kalmış Müslümanlar zannına karşın modern bilimsel gerçekler” ikileminden kurtulmak için İslam’ı “modernize” edip bilimsel gerçeklere karşı gelmediğini göstermek niyetiyle evrimi dinsel terimlerle aklama çabasına yönelik çalışmalar yapıyorlar. Sonunda “İslam evrimi kabul ediyor!”, veya “Zaten basamak basamak yaratılış var, türler birinden türeyebilir ve bu da evrimle aynı şey demektir!! Yani İslam evrimle çelişmez” gibi çok yanlış yorumlar ortaya atıyor (büyük bir yanlışa düşüyor.) Halbuki, türlerin birbirini etkileyebilmesi demek bir yaratıcıya ihtiyaç olmadan sistem kendi içinde işliyor demektir. Bu sonuç, sürekli yenilenen varlıkların kendi kendilerini değiştirdiği anlamına gelir (ki bu da o varlıklarda bir yenileme gücü, ilmi, iradesi vb özelliklerin var olmasını zorunlu kılar). Halbuki böylesi özellikleri varlıkların kendilerinde görmek veya göstermek mümkün değildir. (Kuran’ın önerdiği yaratıcı Allah inancı olan Tevhid anlayışı da budur. Tevhid anlayışı makul olduğu ve bu teori ispatlanamaz olduğu için evrim teorisi reddedilmelidir.) Bu yazıda, inandığını söyleyen bilim adamları arasında evrim teorisine yaklaşırken kullanılan metodolojik kayma ve mantıksal problemleri kısaca ele alacağım. 

Tarihsel verilerin, fosil kalıntılarının doğruluğunu veya yanlışlığını ispata çalışarak evrim gibi konulara bir açıklama getirilmeye çalışmak tamamen işin özünü kaçırmak olur. Asıl sormamız gereken sorular “Hayat nedir?” “Canlı olmak ne demektir?” “Var olmak ne demek?” “Bir canlı kendi kendine veya çevre etkisiyle var olabilir mi?” gibi varoluşun temellerini sorgulayan sorular sorulmalı. Evrim teorisi “Varlık ve hayat bir kere ortaya çıkmış, nasıl çıktığı çok da önemli değil şimdi, benim asıl meselem türlerin değişimi” diyerek asıl sorulması gereken soruları es geçiyor. Veya “Bir yaratıcı ilk canlıları yaratmış olabilir, ama sistem kendi kendine işliyor ve canlılar bulundukları ekosistemde hem çevreden etkileniyor, hem de birbirlerini sürekli etkiliyorlar, ve bu da bir canlıda değişimleri zorluyor, çevresine gittikçe daha uygun yeni özellikler böyle kazanıyor ve gittikçe daha iyi ve gelişmiş türler ortaya çıkıveriyor” diyerek bir yaratıcıya inanan insanları da tuzağa düşürüyorlar. Özellikle “Her şeyi Allah yarattı” diyen bir inanan dahi “Allah bir zaman önce yaratmış, artık evrende ve dolayısıyla dünyada sistem kendi kendine işliyor. Allah sisteme, yani hiçbir şeye karışmıyor ve karışmayacak” gibi bir algı oluşturuyor. Böylesi tuzaklara düşmemek için, bizi doğru sonuçları bulmaya götürecek şekilde sorular sormamız gerekiyor.

Bilimsel diye yutturulan veya dayatılan bu teorinin böyle çürük olduğunu gördüğüm için, bir biyolog olarak “evrim teorisini İslamlaştırmak” diye bir uğraşa girme ihtiyacı hiç hissetmiyorum. Onun yerine Kuranin ışığında ilerlemeyi tercih ediyorum. Kuran bana beni yaratandan izinsiz bir yaprak bile kıpırdamadığını (6:59), veya O’nun yaratma yönteminde hiçbir değişiklik bulamayacağımı (48:23) ve bana kendisinin nasıl yaratmaya başladığını gözlemem gerektiğini (29:20) belirtiyor.

Bilimsel diye yutturulan veya dayatılan bu teorinin böyle çürük olduğunu gördüğüm için, bir biyolog olarak “evrim teorisini İslamlaştırmak” diye bir uğraşa girme ihtiyacı hiç hissetmiyorum. Onun yerine Kuranin ışığında ilerlemeyi tercih ediyorum. Kuran bana beni yaratandan izinsiz bir yaprak bile kıpırdamadığını (6:59), veya O’nun yaratma yönteminde hiçbir değişiklik bulamayacağımı (48:23) ve bana kendisinin nasıl yaratmaya başladığını gözlemem gerektiğini (29:20) belirtiyor.
Beni yaratan, bana sürekli sorgulamamı, araştırmamı, soyluyor. O zaman araştıralım… Bu ve benzeri iddialarda bulunan ayetlerin doğruluğunu nasıl sorgulayacağım? Benim kriterlerim ne olmalı o zaman? En önemli kriterim “Kur’an bana ve benim şu anki halime konuşuyor, ve bana bilmediklerimi anlatıyor”. Yani Kur’an bana zaten bildiğim şeyleri anlatmaması, veya tarihten hikayeler anlatmaması gerekiyor. Bir örnek ile belirteyim. Kur’an, “Biz insanı bir balçığın özünden yaratıyoruz. Sonra onu sağlam bir karargâhta nutfe haline getiririz, sonra nutfeyi alaka yaparız…” (23:12-14)” diyerek, ana rahminde hangi aşamalarla insanın yaratılıyor olduğundan bahsediyor. İyi de benim bilmediğim neyi anlatıyor? Ben şimdi birçok kaynaktan bu olayın teknik detaylarına ilişkin çok daha ayrıntılı bilgi alabilirim. O halde beni yaratan, bana rahimdeki gelişme basamaklarını anlatmıyor, Kuran aracılığıyla bana “her bir aşamayı BEN yaratırım !!” diyor, “kendi kendine oluyor, tesadüfen oluyor, veya kendi kendine (bir programlanma otomatik) işliyor zannetme!!”. “En ince detayına kadar araştır, bak bakalım bir canlının ana rahminde gelişmesinde kendi kendine olabilecek olan en küçük bir mekanizma, bir reaksiyon bulabilecek misin?”.

Beni yaratan bana sürekli düşünmeyi, sorgulamayı öneriyor “Git araştır sorgula, bak bakalım kendi kendine olan herhangi bir şey bulabilecek misin? “Tekrar tekrar bak, araştır, fakat bulamayacaksın” (67:3) diye iddia ediyor.  Bu iddiaları doğrulamak benim görevim. Bu noktada “Allah zaten her şeyi yarattı, o söylüyorsa doğrudur, sorgulamak gereksiz” diye taklitçi sonuç odaklı bir iddianın çok yanlış ve zarar verici olduğunu da belirtmek isterim. Bir şeyin Allah tarafından yaratıldığı benim araştırmalarımın ancak sonucu olmalıdır (“İllallah”). Halbuki ilk önce araştırdığım konudaki hiçbir materyalin diğerlerinin varlık kaynağı olamayacağını (“La ilahe”) tasdik etmem gerekir. Bir örnekle düşünelim: Evde oturmaktan bunaldınız ve ormanda yürüyüşe çıktınız. Ağaçlar, bir yerlere dökülmüş yapraklar, yerde otlar, kenarda küçük bir gölet olmuş su var. Kuşlar, böcekler falan da gördünüz. “Bunların hepsini Allah yarattı” demek Kuran’ın metoduna aykırı bir yaklaşım olur. Halbuki bana düşen ilk önce “La ilahe” yani bu ekosistemdeki her bir parçacığın diğerlerinin varlık kaynağı olup olamayacağını araştırmak, ve eğer hiçbirinde bu tür bir kabiliyet yoksa “İllallah” yani bunları hepsini bir arada ahenkle yapan Sınırsız İlim, Hikmet, Kudret sahibi biri olması lazım, -ki ona Kuran “Allah” diyor-, diyebilmektir. İlk önce varlığın nasıl oldu da var olduğunu açıklamak gerekir. Fakat konumuz gereği hayatı açıklayabilmek, hayatta olabilmeyi açıklayabilmek üzerinde yoğunlaşacağız. Bir hücrenin kendi kendine olamayacağına kanaat getirince çok daha kompleks organizmaların kendi kendine, veya çevresel güçlerin etkisiyle olamayacağını anlamak/iman etmek çok daha kolay olacaktır. O zaman rahatça su sonuca varabiliriz (iman ederiz) “Canlılar evrimle değil de Yaratıcının hayatı var etmeyi dilemesiyle, yani Onun Emriyle var olur”.

Bölüm I | Bölüm II Bölüm IIIBölüm IV

Yazar hakkında

Dr. İlhan Akan

Biyoloji'de lisans eğitimimi tamamladıktan sonra Moleküler Biyoloji'de doktora yaptım. Uzmanlık alanımı çok seviyorum. Çıplak gözle göremediğimiz varlıkların ifade ettiği gerçekleri görmek hayretimi derinden etkiledi. Önceleri "işte böyle şeyler oluyor," deyip geçtiğim hücre içi faaliyetlerin kendi kendine olup biten işlemler olamayacağını farkettikçe sorularım da derinleşti. Artık benim için savunması olanaksız olan evreni kendi içinde açıklama "mit"i, kafama sığmaz oldu. İçine düştüğüm çıkmazdan kurtulmak için gösterdiğim çabalarım, bu olup bitenlerin "Varlık Kaynağı" ile tanışmama vesile oldu. İç çelişkilerle dolu olan bu "mit"in tamamen uydurma olduğunu, aynı çıkmaz içinde çırpınan kişilerle paylaşmayı insanlığımın görevi biliyorum.

Yorum yazın