Ders Notları Diğer Kur'an Okumaları

Seçilen ve Temizlenen Kadın: Hz. Meryem

Seçilen ve Temizlenen Kadın: Hz. Meryem | Ha-Mim

وَاِذْ قَالَتِ الْمَلٰٓئِكَةُ يَا مَرْيَمُ اِنَّ اللّٰهَ اصْطَفٰيكِ وَطَهَّرَكِ وَاصْطَفٰيكِ عَلٰى نِسَٓاءِ الْعَالَمٖينَ(3/42)

“Melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah seni seçti, seni tertemiz kıldı ve seni bütün dünyadaki kadınlara üstün eyledi.”

Ayette geçen “temizleme” den kasıt nedir? Allah Meryem’i bütün kötülüklerden sakındırdı derken kötülüğe gitme imkanı olmayan bir insan olarak mı yarattı? Hz. Meryem hep iyiliği seçme zoruda olan bir insan olarak mı yaratıldı? Genel bir okuma bu tür soruları beraberinde getirebilir.

Kur’an yaratılış prensipleri esasına göre konuşur. Yaratılışta kötülüklerden arınmış kötülüğü seçme imkanı elinden alınmış, dolayısıyla hep iyiliğe seçtiği için zirvede olan diye bir yaratılış söz konusu değildir. Böyle olsaydı Yaratan adil olamazdı. Böyle bir yaratılış da bana örnek olamazdı. Çünkü örnek gösterilen kişilerin kötülüğü seçme ihtimali yoksa, kötülüğü seçmeye ihtimali olan insanlara örnek olamazdı ve bu da Kur’an ile konuşanın bana “senin için rehber olsun diye bu konuşmayı yapıyorum” demesi anlamsız olurdu. 

Öyleyse, bu temizlemekten ne kastediliyor? Üstün özelliklerden ne kastediliyor? İnsan hakikatin zirvesini yakalayabilecek özelliklerle donatılarak yaratılmıştır. Bu özelliklere “istidat” denir. İstidatın kabiliyet haline dönüşmesi için insan hür iradesini kullanarak karar verip seçim yapması gerekir. İşte bu istidat, Kur’an dilinde “ruh” diye tanımlanır. İnsana bu ruhu ancak mutlak olan Yaratıcısı verebilir. Kur’an, kainatin Yaratıcısının yaratma prensiplerine göre yaptığı bir konuşmadır. 

Kainattaki yaratıklar ile kıyas edilemeyen bilinçli, kasıtlı, sonsuz kudreti olan Yaratıcım beni öylesi özelliklerle donatmış ki Onu bu mutlak özellikleri ile tanıma kabiliyetim var. Madde kendi kendine gelişiyor, doğaldır vesaire gibi yorumlar da var. Bu gibi düşüncelerin sonu Yaratıcının olmadığı iddiası ile sonuçlanır. Tabanı olmayan, delili olmayan bir düşünceye dayanır. Burada Allah temizledi derken insana verdiği kabiliyetler hayrı seçme kabiliyetidir. İnsan irade-i cüziyesiyle bu hayrı seçebilme kabiliyetinin alternatifi de seçebilir. Fakat bu alternatif hiçbir delile dayanmaz ve hakikati yoktur. 

Biz kainatın varlığı ile şahitlik yaptığı anlamlılığı ile kainatın Yaratıcısının özelliklerini tanırız. Bu özelliklere kainatin bize ifade ettiği manası denir. “Melek” deyince kainatın manası meleküt cihetinin temsil edildiği mahlukatı anlamalıyız. Aynı kitap örneğindeki gibi. Kitaptaki bilginin varlığını inkar edemeyiz. Kitabı kitap yapan manadır, onda kaydedilmiş bilgidir. Eğer bilgi olmazsa ona kitap denmez, kağıt yığını denir. Defterdir, kitap değil. İşte bu kainat kitabının mana yönünü de melekler temsil eder.

Kur’an Alem kelimesinin çoğulunu alemin, alemun şeklinde kullanır. Alem kelimesinin iki çoğulu vardır. Birisi “avalim”dir. “Alemin” veya “alemun” bilinçliliği ifade eden çoğul şeklidir. Bilinçlilik içerdiğini ifade eder. Çoğu İslam müfessirleri alemin kelimesinin anlamını bütün insanlık olarak algılamıştır. Ama diğer bazı alimler gibi Said Nursi de “alemin” kelimesini bütün varlık olarak anlar. Çünkü bütün varlıklar bize bilinçli bir bilgi nakleden bir kitap gibidir. Alemin kelimesi  bütün varlığın bilinçliliğini göstermek içindir. Kitap gibi onlarda  bilinçli yansıtılmış Yaratıcılarının özellikleri hakkında bilgi kayıtlıdır. Bize de onu okuyun der.

İşte bu kainat kitabını en güzel okuyanlardan biri olan Hz. Meryem’i Kur’an bize örnek olarak gösterir. Kainatın mana yüzünü anlamaya çalışan biri olan Hz. Meryem bu özelliği ile seçilenlerden, seçkinlerden biri olmuştur. “Isdafa” özelliklerinden dolayı bir kişiyi veya şeyi seçti anlamına gelir. Liyakatından dolayı seçti. Seni temiz, seçkin, seçilmeye layık bir özelliğin olduğundan seçti. Seçti ve temizledi. Enaniyetten, maddeperest olmaktan temizledi. Rabbi tanıyacak özelliklerini köreltmiş törpülemiş olmaktan temizledi. Kainatı Rabbi tanıtan bir kitap olarak algıladı ve kainatı kötü yorumlamaktan temizlenmiş oldu. 

Ayette geçen bütün kadın toplumunun üstünde yarattım demekle, Hz. Meryem kadınlık örneğinin zirvesini teşkil eden bir kişi olarak anlamalıyız. “Ey kadınlar toplumu ben sizin duygu dünyanızı erkeklerden farklı bir şekilde ayarladım. Sizin kendi idealiniz Hz Meryem olmalı.” diye anlaşılmalıdır. Kur’an’da Hz. Meryemi üstün ve örnek göstermesi ile Hz. Meryem’in özelliklerinin Yaratıcının diğer bütün kadınlardan istediği özelliklerin zirve noktası olduğunu anlıyoruz. Onlar kadınlıklarıyla Hz. Meryemi örnek almalılar.  

يَا مَرْيَمُ اقْنُت۪ي لِرَبِّكِ وَاسْجُد۪ي وَارْكَع۪ي مَعَ الرَّاكِع۪ينَ(3:43)

‘“Ey Meryem! Rabbine huşu ile bağlan. Secde et ve (O’nun huzurunda) rükû edenlerle beraber rükû et’ demişlerdi.”

İşte sen sendeki bu güzellikleri tanıma ve dolayısıyla tercih etme özelliği veren Rabbinin karşısında Rabbine karşı bütün varlığının mutmain olmuş bir şekilde Ona ait olduğunu, Onu yaratana ait olduğunu itiraf et. Sendeki bütün güzellikleri tanıyıp takdir etme özelliğinin Onun sana verildiğini, senin kendine ait olmadığını hayatında göster. Bu  Dünyada Yaratıcısını tanıyabilecek ne kadar özellikler varsa o özelliklerin hepsini kainatın Yaratıcısı tarafından verilmiş iradeyi cüziyen ile itiraf et. Onu inkar etme tercihini asla kullanma. Gerçek burada bu gerçeğin gölgesi de burada. Gölgeyi mi yemek istersin? Güzel meyveleri mi yemek istersin? Seçim konusunda serbest bırakılmışız. Bazı kimseler bu meyveyi değil bunların fotoğrafını tercih ediyorlar. Yani maddenin kendisini tercih ederler. Ve dolayısıyla bendeki duygular bana ait derler. Yaratıcısına ait demezler. Kitaptaki bilgiyi kağıda mürekkebe ait derler. 

Ve secdeye kapan. Yaratıcı karşısında sen sıfırsın. Bütün iddialarını terk et. “Ben de varım. ben de güzel şeyler yapıyorum. Benim de malım mülküm var”  iddiaların hepsini terk edip her şeyi Sen verdin. Her şeyin Yaratıcısı Sensin. Ben ise yalnızca isteyenim. Tercih edenim. Yaptığım tercihlerin sonucunu Sen yaratıyorsun. Ben konuşmak istiyorum, beni konuşur olarak yaratmak Senin işindir. Ve ben kendimi konuşur buluyorum. Bu verdiğin imkanı kullanıyorum. Ve bakıyorum ki zaman içerisinde konuşur olarak yaratılıyorum. Bunun Yaratıcısı ben değilim. Böyle yaratılıyorum. Kainatın düzeni böylece sürekli değişiyor. Yeni yeni tablolar yaratılıyor. Hatta bu tablolar benim birbirinden ayıramayacağım derecede incelikli yeni tablolardır. İşte bunu itiraf et. “Bu da benim payım. Kainatı Allah yarattı da şu iş de benim. Ben yaptım.” diyebileceğin hiçbir şey olmadığı için secdeye kapan. Secde, insan onurunu temsil eden yüzünü yere koymasıdır. Ben hiçbir şey değilim. Bana ait hiçbir şeyin olmadığını kabul ediyorum. Yaratıcının karşısında bunu idrak ettim, farkına vardım. 

Diğer rükuya gidenlerle beraber git. Onun önünde eğil. Ona karşı kendini eğ. Ama yalnız başına değil başkalarıyla beraber. Ayetten açıkça anlıyoruz ki kadının da cemaat namazına kılması lazım.

Ayette huşu ile yapılması gerektiğinden bahsediliyor. Ne demektir huşu? Allah’ın, yani Yaratıcının mutlakiyetinin karşısında “O kainatı yaratıyor ama ben de burada varım”  demekten korkarak ona karşı Onun yüceliğini ihmal edecek, inkar edecek en ufak bir tavra girmekten korkmak. Bu korkuyu fiziken de ifade etmek ve secdeye kapanmak, rükuya eğilmek. Senin gücün karşısında eğilirim, demek. İnsan kendi başına bir cemaat olmaz. Cemat olması için de hazır bir cemaat aranmaz. Bu ayetten kendimizin bir cemaat oluşturması gerektiğini anlarız. Rüku edeceksin ama senin gibilerin de rüku etmesi için çırpınacaksın ta ki birlikte rükuya gidesiniz. Kendimizin cemaat oluşturması gerektiğini anlarız bu ayetten. Rabbim bizi cemaatle rüku edenlerden eylesin. Temizlerden ve temizlenenlerden eylesin.

34. Ders, Âl-i İmrân 42. ve 43. Ayetler (18.10.2022)

Yazar hakkında

Zeynep Kurşun

Yorum yazın